Blog şu anda okuduğunuz gibi kişilerin birinci ağızdan yazdığı sitelere verilen bir isim. Bir blog çoğu kişinin sandığı gibi günlük değil. Seçtiği konuda yazan yazarlar gündelik hayatlarını anlatmak zorunda değiller. Ancak samimi, dürüst ve doğru bilgiler vermeleri beklenen bir şey.

Türkiye’de yıldırım hızıyla açılan blog furyası bizi prensiplerimizi koymaya, “Blog nedir?”i tanımlamaya, pazarlama ve blog ilişkisine, sosyal networklerle bağlantısına ve elbette Web 2.0’ı tartışmaya çağırıyordu. Hali hazırda blog yazarlarının toparlandığı Türk Blog yazarları, Blograzzi, Blogkardeşliği gibi oluşumlar zaten var. Bunlar üyelerin kaliteli fikirleri paylaşmasını ve çıtayı yükseltmesini sağlıyor.

Bugünse (06.11.2007) Yıldız Teknik Üniversitesi’nde Microsoft Türkiye ana sponsorluğunda Blograzzi, Türk Blog Yazarları, Eğitim İlanları, Yıldız Teknik Üniversitesi IEEE Öğrenci kolu organizasyonuyla oldukça yoğun bir toplantı yaptık. Konferans planlanandan bir saat kadar geç bitti.

Neler konuşuldu? Kimler konuştu? derseniz size inanılmaz bir detayla uzun uzun anlatacağım derim. İçeceğinizi alıp gelmenizde fayda var 🙂

MICROSOFT TÜRKİYE GENEL MÜDÜRÜ ÇAĞLAYAN ARKAN

caglayanarkan.jpg

Çağlayan Arkan’ı açılış konuşmasında oldukça samimi sıcak ifadelerle blog olgusuna yakınlığını dinledik. Özellikle MSN Spaces üzerinde açtığı blogundan bahsederken gözleri parlıyordu ki biz blogcuların çok iyi anladığı ve paylaştığı bir duygu. (http://caglayanarkan.spaces.live.com/)

Türkiye’nin Internet dinamiklerini ve dijital platformda bazı alanlarda geri kalmamıza karşın Microsoft’un sunduğu bazı istatistiklerdeki şaşılacak yükseklikte olduğumuzdan bahsetti. 22 milyon Live üyesi ve 8 milyon MSN Spaces üyesi gibi.

Konuşmasında blog yazarlarının etkileneceği Facebook gibi sosyal networklerden de örnekler verdi. Birçoğunuz Facebook hisselerinin bir kısmının Microsoft tarafından satın alındığını biliyor. Bir arkadaş nedenini sordu.

Çağlayan Bey bu stratejik kararın Live platformuyla bağlantı amacıyla yapıldığını şu anda Live ile entegrasyonun sürdüğünü açıkladı ve X-box gibi bir çok platformu birleştirecek ortak bir çatıya uygun olduğunu ekledi. Elbette Facebook yönetimini devretmeyi istemiyor.

“Türkiye bilgisayarla kalkınıyor” ifadesi gerçekten umut vericiydi. Konuşması sırasında az bilinen Microsoft ürünlerine de dikkat çekti.

  • Silverlight, Flash gibi bir platform olan Silverlight, Visual Studio’nun bir parçası olacak,
  • Photosynth (Fotoğrafları birleştirip 3 boyutlu nesneler haline getiren çok sıradışı bir program. Bundan bahsetmiştim okuyabilirsiniz. Güzel haber Türkiye’nin Anıtkabir, Sultanahmet gibi bilinen yerlerini 3 boyutlu hale getirmeye başlamışlar ki çok hoşuma gitti.)
  • Popfly: Facebook için yazılım geliştirme ortamı
  • Live Writer: Bloglara daha kolay yazı ve fotoğraf gönderme arabirim programı

Elbette Çağlayan Bey’i hazır bulmuşken bir istekte bulundum. Google Adsense, gibi Türkiye reklam pazarına süratle girmekte geciktiklerini, ABD ve Kanada gibi ülkelerde üye olunan reklam platformlarının MSN Spaces üyelerince kullanılamadığını, bunun bir çok üyeyi Blogger, Blogcu, WordPress gibi alternatiflere yolladığını anlattım. Bu konuya sanırım artık eğilecekler.

Bir diğer arkadaşın sorusu da önemliydi. Arama motoru olarak Microsoft Live Search’ün arama algoritmasi Google kadar güçlü değil. Microsoft bu konuda neler yapıyor? Cevap ilginçti. İlk kez orada duydum. Arama algoritmasında bir yenilemeden bahsederek Live Search’ü denememizi önerdi. ( http://search.live.com )

TÜRK BLOG YAZARLARI | MERT ULAŞ

mertulas.jpg

Oldukça sempatik bir sunumla Yıldız Üniversitesi’nde derstelerken hocalarının “Dinleyin öğrenin, yarın Silikon Vadisi’ne gittiğinizde lazım olur” sözlerine nasıl güldüklerini anlattı. Ama kader bu ya iki sene sonra kendisine orada bir üniversitede bulmuş 🙂

Mert (ismiyle hitap ediyorum, çalışmalarını bayağıdır takip ettiğimden yakın hissediyorum) Türk blog sahiplerini bir araya getirmeye karar verdiğinde sosyal bir network olan Ning platformunu seçmiş. Ancak her önüne geleni üye kabul etmediğini kendisi de belirtiyor. Çünkü herkes bir hevesle blog açıyor devamı gelmiyor. En azından 3 aydır açık olan ve en az 20 özgün yazısı olan blogları kabul ediyorlar. Bu platformun sunduğu şey diğer blog yazarlarıyla bir kulüpte olmak gibi. Hem diğerlerini tanıyorsunuz hem iletişiminiz güçleniyor. Belli aralıklarla toplantılar da yapılıyor.

Ayrıca Türk Blog Yazarları topluluğunun “UTANÇ DUVARI” adında harika bir çalışması var. Yazılarınızı çalan çöp ve hırsız blogları ekran görüntüsüyle ihbar ediyorsunuz ve telif hakları en azından ayıplanarak korunuyor. (Yıllar sonradan not: Site artık görevini tamamladı ve kapatıldı)

Mert Ulaş’ın konuşmasından en sevdiğim cümleler hatırladığım kadarıyla şöyleydi: “Belki yıllardır topluma okuyun, okuyun demek yerine yazın yazın yazın demeliydik. Çünkü yazan insan okumaya başlıyor. Diğer blogları en çok okuyanlar da yine blog yazarları. Bu açıdan bakıldığında blog yazarlığını kişisel bir gelişim aracı olarak görüyorum. Blog yazarı niçin yazar? En temel olarak samimi şekilde kendisini ifade eder.”

İlgili bağlantılar :
Türk Blog Yazarları : www.blogyazarlari.com

BLOGRAZZI, WEBRAZZI | ARDA KUTSAL

ardakutsal.jpg

Arda Kutsal’ın başlattığı projeler kadar konuşmalarındaki akıcılık ve sade şekilde yaptığı analizler güzeldi. Bir iş adamı kadar net gördüğü sosyal oluşumları tek tek açıkladı. Belki tümünü bilmiyorsunuzdur.

Youtube, Flickr, Facebook, Myspace, Linkedin, Twitter…

Web 2.0 denen akımın temelde bloglardaki yorum yazmakla başladığını ve içeriği oluşturan üreten ve değerlendiren sınıflandıran etiketleyen kullanıcının yeni bir sosyal ortam oluşturduğunu ifade etti.

İş modeli olarak baktığımızda kullanıcı dediğimiz yere “müşteri” de konabileceğini söyledi.

Böylece Web 2.0 başarı formülü = İçerik + Topluluk + İş modeli

Blogların kişisel kullanımdan giderek daha profesyonel bir tarza kaydığını da örnekledi.

Arda Kutsal’ın dikkatimizi çektiği bir diğer konu reklamcıların blog sitelerine bakışıydı. Blog sitenize reklam almak istediğinizde gelen ziyaretçe sayısı artık birinci etken değil. O gelen ziyaretçiler Google’da alakasız bir şey ararken de gelmiş olabilirler. Önemli kriterler artık şunlar: Siteden gidenler geriye dönüyor mu? Geldiklerinde reklamları algılıyorlar mı? Bu algıya sonucu satın alma gerçekleşiyor mu?

Özellikle reklamcılar için tek bir alana yönelmiş onu anlatan sitelerin daha hedef olduğunu, dağınık, her şeyden bahseden sitelerin güven vermediğini söyledi ki çok haklı.

Önümüzdeki günlerde reklamcıların blogları keşfedeceğini reklam değerlerinin ne kadar yüksek olduğunu anlayacağını da ekledi.

Bir arkadaşımız konuşmasında bir yeri düzeltmek istedi. Web 2.0 paylaşım ve sosyal içerikli bir yapı olarak, bloglarla değil, önce forumlardan başladı dedi. Bu düşünce bence daha doğru bir saptama.

İlgili siteler:
www.blograzzi.com
www.webrazzi.com

KİŞİSEL BAŞARI ÖYKÜLERİ

EDA SUNER

devletsaheda.jpg

Diğer konuşmacıların aksine bloglarını teknik bilgi olmadan açmış ve devam ettirmiş, kaliteli içerikleriyle her geçen gün artan ziyaretçi sayısına ve başarıya ulaşmışlar.

Eda Suner Hanım profesyonel iş hayatından ayrıldığında evde boş oturacağına tasarımlar eşyalar yapmayı yazmaya karar vermiş. Onun için bilinen şeyler biz okuyucular için harika çözümler olmuş. Özellikle evde bulunacak ürünlerle yapılabilecek her şey diyebiliriz.

Başarısının arkasında verdiği ipuçları bence yeni blogcuların iyice dinlemesi gereken öğütler.

“Yazılarıma yorum yazan kişilere tek tek e-mail yoluyla cevap veririm” diyor. “Onlara değer verdiğimi bilirler. Gün aşırı 600′ e yakın blogu gezer yazılanları okurum, yorum yazarım” Bu sözleriyle varlığını hissettirmenin bir blogcunun başarısındaki rolüne dikkati çekiyor.

Hergün 5 civarında yeni yazı yazıyor. Bravo diyorum ki benim genelde 2 günde bir yazı gibi ortalama olarak. Araştırma yapmam ve uzun yazılar yazmam da bunda etken.

“Yeni başlayanlar gazete gibi aynı şeyleri yazmasın. Neyi biliyorlarsa, neyi sevip, nede uzmanlarsa onu yazsınlar”

Elbette bu başarılar iki yazarın TVlerle, gazete ve dergilerle röportajlar yapmalarını sağlıyor.

Telif hakları ihlalleri ise onların da bıktığı bir şey, (benden farklı olarak) “Herkes içeriği kullanabilir ama bir şartla, nereden aldığını yazın” diyorlar. Ancak büyük gazetelerin köşelerinde bile fotoğrafları hatta yemek tarifleri, yazıları izinsiz kullanılabiliyor ve itiraz edildiğinde Google’dan buldum deniyor. Google’da çıkan yazıların fotoğrafların telif hakkı bitmiyor elbette.

Eda Hanım bence gerçekten de başarı örneği olarak iyiler. Bundan şu çıkmasın nice güzel blog sitesi var. Ancak bir çoğunun sahibiyle tanışıyorum ki teknik bilgileri olan insanlar. Başarı web tasarım uzmanı olmadan bu denli güçlü içeriği bu kalitede sunmakta 🙂

http://www.edasuner.com/

WEB 2.0 ve SOSYAL AĞLAR | ALEMŞAH ÖZTÜRK

alemsahozturk.jpg

Alemşah’ı yıllardır forumlardan ve sitesi Antifit‘ten tanırım. Çok ama çok başarılı bir tasarımcıdır. Yurtdışında ülkemizi tasarım dalında temsil etmiş bir çok organizasyonda danışmanlık ve jürilik yapmıştır.

Sunumu da oldukça kaliteli ve ufuk açıcıydı. Önce tek tek sosyal networkleri irdeledi. Twitter gibi anlık olarak ne yaptığınızı anlattığınız sitelerden Linkedin iş hayatı bağlantılarına kadar.

Kısa kısa anekdotlarımı aktarayım.

Etiketlerle tanımlanan içeriğin aslında size özel, herkese açık gibi bölündüğünü ve daha önce profesyonel şekilde etiketlenen içeriğin halkın tanımlamasına dönüştüğünü ifade etti. Bu sosyal sınıflandırmayı Folksonomy / Sosyal Sınıflandırma olarak belirtti ki güzel bir İngilizce kelime, anlama çok uygun.

Sizin bir çocukluk fotoğrafınız var ve bir arkadaşınızla çekmiştiniz. Sonra o arkadaşınızı kaybettiniz. Hayır o arkadaşınızı değil fotoğrafınızı bulmanızı sağlayan 🙂 fotoğrafa etiket veren arkadaşınızın, sizin adınızı da eklemiş olması. Böylece sizin dışınızda gelişen etiketleme, size ait içeriğin oluşmasına ve bulunmasına da yol açıyor.

Facebook üzerinden Türkiye networkünü ve bu networkte kendisiyle bağlantıda olduğu insanları gösterdi. İşin ilginci bu bağları oluşturan şey, sitenin size formlarla sorduğu sorular. Böylece devasa bir örümcek ağı yakınlık derecesine göre oluşuyor.

Facebook’un fırsatlarla dolu bir yer olarak algılanması gerektiği üzerinde durdu. Eğer isterseniz belli bir şeyi sunmak için gruplar oluşturabilirsiniz ya da aplikasyon dili ile çeşitli programcıklar yazarak gelir elde edebilirsiniz.

Yakın zamanda Facebook diline karşı Google’da Open Social platformuyla bir çok network arasında aynen çalışacak bir uygulama geliştirme sistemini de duyurdu ki bunlar programcılar için çok yeni ve bakir fırsatlar.

Sözlerinden en aklıma takılanı şu oldu: “Eskiden herkes kendi sitesini programlardı. Şimdiyse tüm sitelerde geçerli olacak diller geliyor”

İlgili Site:
http://www.antifit.com/

INTERAKTİF YAKLAŞIM | MURAT BUYURGAN

muratbuyurgan.jpg

Okumaktan yoruldunuz mu bilmem? ama ben yazmaktan yorulmadım. Devam ediyoruz. 🙂

Bloglar bir medya gücü müdür? diyerek başladı Murat Bey, özellikle konuşmasında en çarpıcı olan şirketlerin bir web sitesi açıp her şeybitti sanarak memnun olmalarıydı. Oysa sitenin vizyon, misyon olarak giden menüleri kimi ilgilendiriyor daha çok şirket sahibini.

Günümüzde herkes yurtdışında olduğu gibi o şirketin genel müdürünün bir blogu olmasını istiyor. İnteraktif forumlarda pazarlama stratejileri geliştirmelerini, Google’da kendilerini aratınca en üstte çıkan blog sitesiyle anlaşıp reklam vermelerini ve eğer o görülen bir şikayetse çözmelerini bekliyor.

Kısaca herkes şirketlerden Web 2.0 tarzı sosyal ve interaktif bağlantılar istiyor.

Türkiye’de bir şirketin her isteyenin yorum yazabildiği bir şeye tahammül etmesi neredeyse imkansız geliyor bize. Oysa yurtdışında paha biçilmez bir eleştiri hediyesi olarak görüyorlar bunları kendilerini anlatıp sevdiriyorlar.

Murat Bey’e dönelim konuşmasında çarpıcı örnekler sundu. Yazdığı yazıların içinde geçen kelimelerin nasıl ilk sayfada hemen ilgili kurumun altında göründüğünü gösterdi. Aynı durumu ben de yaşıyorum. AÇEV’le ilgili yazdığım makaleden dolayı herkes sürekli benden telefon ve adres istiyor ve beni AÇEV kuruluşu sanıyor, yazı içinde anlatmama rağmen.

Bu neyi gösteriyor? Arama motorundan arayıp gelen kişi gördüğünü olduğu gibi kabul ediyor. Kim olduğunuza bile bakmadan içeriği tarıyor işine yararsa alıyor ve gidiyor.

Bu da arama optimizasyonları çok düzgün olan bloglara muhteşem bir güç veriyor. Çünkü bloglar genelde Google aramalarında en üstlerde yer alıyor. Şimdi şirketlerin ve kurumların neden blog açması gerektiğini anlıyor muyuz? Sadece halkla ilişkiler için değil, arama sonuçları için de. Bir kaç firmaya para ödeyerek sahte backlinklerle en üste çıkarak görünmekle olmuyor yani artık.

Elbetteki bloglar hep bir risktir. Çok kişisel yazılardır. Yoruma da hataya da açıktır ama kazançları da buna bağlı olarak çoktur.

Murat Buyurgan’ın blog yazarlarına öğütleri ise, ziyaretçi topluluğu oluşturmanın zaman alacağı, okuyucuları az olsa da yazmaya devam etmeleri, bir yazıyı yazdıktan sonra mümkün olduğunca silmemeleri, değiştirmemeleri, illaki sileceklerse üzerini çizerek sildiklerini göstermeleri

Son olarak şu anda sosyal bir devrim yaşadığımızı ve blogların bu devrimin bir unsuru olduğunu ifade etti.

İlgili Site:
www.muratbuyurgan.com

PAZARLAMA İLETİŞİMİ VE BLOG | A. SELİM TUNCER

selimtuncer.jpg

Geleneksel iletişim şekillerini, yukardan aşağıya buyurmacı iletişimle yatay iletişim örnekleri çok güzel olan Selim Bey’in sunumunda iletişim tanımları düşündürücüydü.
Özellikle Interneti yatay iletişim olarak tanımladığında, web 2.0’ın getirdiği söz söyleme hakkını ve senin yorumuna karşılık benim yorumum iletişimini netleştiriyordu.

İletişim kaynak ve alıcı arasında üzerinde anlaşılmış bir kodlama ile bilgi transferidir. Konuşurken anlam yüklediğimiz ortak sesleri çözümleyerek dinliyoruz. İşte dilin önemini anlatan en harika örnek. Konuşurken iletim kanalı havayken, bizim için Internet oluyor bu sanal dünyadayken.

Pazarlamanın ikna üzerine kurulu olduğunu bunun güçlü iletişimle mümkün olduğunu pazarlarda alışverişin demokratik bir olay olduğunu hiyararşiyle yönetilen pazarların verimsiz olduğuna da değindi.

Selim Bey, bir insanın bir şey sahip olmak için çalabileceğini, borç edebileceğini, rica edip alabileceğini ya da bunlara en güzel alternatif olarak bir şey verip, birşey alabileceğini hatırlattı. Pazarlamanın temel ilkelerini webe uyarlayarak sunduğu konuşması ufuk açıcıydı.

Selim Bey’in en güzel cümlelerinden birisi “Blog iyi insanların işidir. Bir kere vericilik istiyor, samimiyet istiyor, süreklilik istiyor. Sorunlu bir insanın bir blogu profesyonel yardım almadan uzun süre götürmesi hiç kolay değil.

İlgili siteler:
http://selimtuncer.blogspot.com/

BAŞARI ÖYKÜLERİ |
FİKİR ATÖLYESİ VE MARKETALLİCA

tuncozgur.jpg

Çok eğlenceli bir kapanıştı. Bol bol güldük. Doğrusu neden güldünüz derseniz ne not tutabildim ne hatırlıyorum 🙂 Tek bildiğim Fikir Atölyesi ile tanıdığımız Tunç Kılınç derin ve müthiş bir hatip, yazılarını okurum ve yüzyüze daha seri cevaplar verebildiğine şahidim. Marketallica sitesi sahibi Özgür Alaz ise hepimizin tanıdığı “Google Bize Logo Yapsana” projesinin fikir babası. Daha yaptığı pek çok projesi olan zehir gibi bir genç.

Söylenenler kelimesi kelimesine tam böyle olmasa da yazayım. (Ama bir daha ki toplantıya lütfen siz de katılın! İtiraf edeyim bu uzunlukta bir yazıyı yazmak bayağı yorucu oldu 🙂 )

* Herkes birgün 15 dakikalığına ünlü olacak.
* “Arama motorlarına göre başlıklar ve içerik hazırlamak yapaylıktır” (Tunç Kılınç)
* Bloglarla para nasıl kazanılır? dedik. Orijinal bir fikri projesi olan yazmasın gidip yapsın dedik!
* “Blog yazarlığı algıyı yönetmektir” (Tunç Kılınç)
* Blogların geleceği ne olacak? dedim
* “Blogda reklam banneri koymaktansa verin ürünü deneyeyim, bir kaç arkadaşım denesin, memnun kalırsak ben izlenimlerimi yazayım. Blog reklamı böyle olmalı” (Tunç Kılınç)
* “Online sosyal networklerin asıl pazarlama potansiyeli konuşmak değil dinlemektir.” (Muhteşem bir sözdü Tim Manners, www.reveries.com)

İlgili siteler:
www.fikiratolyesi.com/
www.marketallica.com/

Kaynakça:
http://www.blogkonferansi.com/



EPOSTA ABONELİĞİ İÇİN

Aşağıdaki formda e-posta adresinizi yazın, gelen e-postaya onay verin.


https://suleymansonmez.substack.com/
E-posta aboneliği için e-posta adresinizi eklemeniz, aşağıdaki konuları anlayıp izin verdiğiniz anlamına gelir.
Lütfen okuyunuz. Temel olarak, siteden (Güneşin Tam İçinde) ve yazardan (Süleyman Sönmez) e-posta bülten almaya izin vermek anlamını taşır. Bu iznin temeli: okunacak yazılar, izlenecek videolar, dinlenecek podcastlar, fotoğraflar, tanıtılacak ürün, kitap, site, uygulama, yapay zeka, eğitim, gezi, teknoloji, anket gibi içerikler ve kampanyalar olabilir. Bültenin içeriğinde, bülten sponsorunun ürün ve hizmetine ait bilgi, link ve banner yer alabilir. Bülten e-posta sistemi substack isimli dünyaca çok bilinen, güvenilir e-posta sistemi tarafından gönderilir. E-postalar yeni bir e-posta dağıtım sistemine geçmek dışında üçüncü şahıs ve şirketlerle paylaşılmaz. İşleyiş gereği yurtiçi ve yurtdışındaki server sistemlerinden hizmet verilebilir. Spam gönderilmez. İstediğiniz noktada, tek adımla her e-postanın en altındaki "Unsubscribe" seçilerek üyelikten çıkılır ve siz tekrar e-posta abonelik formuyla veya bülten sayfasında üye olana dek yeni e-posta almazsınız. İlginiz için teşekkür ederiz.


45 YORUMLAR

  1. Bence başarılı bir konferans oldu. Yıldız Teknik Üniversiteli arkadaşlarında ilgisi gayet güzeldi.
    Umarım benim konuşmamdan da faydalı bir şeyler çıkmıştır.

    Konferansa dinleyici olarak katılım gösteren arkadaşların soruları ve yorumları gayet başarılı idi.
    Tüm dinleyicilere ve konuşmacılara teşekkür ediyorum.

  2. @oky gelip okuduğunuz için ben teşekkür ederim. Bir dahaki toplantıda görüşmek isterim.

    Cansen Hanım Portakal Ağacı sitesinin bir okuyucusuyum evet 🙂 Ancak Hatice Hanım’ı şahsen tanımıyorum, o nedenle bilgi veremiyorum. Kendisini tanıyan bir okuyucu bilgi verirse sevinirim.

    Murat Bey, gerçekten son zamanlarda izlediğim en verimli konferanslardan biri oldu. Her konuşmacıya ve size tekrar teşekkür ederim.

  3. Belli ki oldukça verimli ve güzel bir konferans olmuş. Orada olup paylaşımlara katılmayı isterdim. Bloglarla ilgili hemen her şeykonuşulmuş belli ki. Bloglardaki reklamlar konusunda yapılan yorumu oldukça haklı buluyorum. Banner uygulaması ile reklam yapmak yerine deneyim paylaşmak blog ruhuna daha çok uyacaktır bence de. Ama bazı blog sahipleri sahip oldukları bloglarda ulusal kanal ücretlerinden fazla dolar bazında banner yayınlama ücreti istiyorlar. Tabi ki bu blog olayı reklam mecrası olarak ticarete dökülebilir ama abartmamak lazım.

  4. pink , reklam ücretleri hep olaya özeldir. Şöyle düşünün, bugünlerde webi kasıp kovuran “İdare edemem anne” videosundaki çocuk (isim vermiyorum) eline bir çocuk yiyeceği alıp, yine samimi ve yeni bir olay yapsa ve bırakın blogu, sadece youtube’da yayınlasa, o reklam kaç yüz bin dolar değerinde bir reklam olur?

    Düşünün reklam her zaman için hesaplayamadığınız etkilere neden olabilir. Konferansta bir arkadaşın dile getirdiği gibi sizin blogunuza gelenler ülkenin ve dünyanın her yerinden geliyor. Eğer tavsiyenize uyup kulanır memnun kalırlarsa çevrelerindeki en az 5 -10 civarında insanla paylaşarak bu tanıtımı gönüllü yapıyorlar.

    Böylece görülen bannerların tıklanma oranı değil ürünün hemen yüksek miktarlarda satılması değil ilerde ürünün konumlandırılması da reklamın ana amacı.

    Geçen gün yurtdışı kaynaklı bir ev eşyaları ve dekorasyonu marketindeydim. İsim vermeyeyim yine. Çocukları şöyle derlerken duydum “Baba buraya her ay gelelim olur mu? N’olurrrrr”
    Bu sözü sadece lunaparkta, karting alanında, MC Donalds gibi yerlerde duyarız. Ne işleri var çocukların ev eşyalarıyla? (evet çocuk reyonu var mağazada ama o sırada orada değildik)
    Dikkatli bakınca anladım. Çıkışa konmuş olan uygun fiyatlı sosis, sandoviç vb. satış yerinde çocuklar çok mutluydu. Çok sevdikleri şeyleri yedikleri için mi? Hayır, asıl neden özgürlüktü.

    Hiçbir görevli onlara karışmıyor, kendileri sınırsız içeceklerini keyifle, biraz şundan biraz bundan içerek hatta karıştırıp içerek dolduruyor, ketçaplarını bolca sıkıyorlar, hardalları parmaklarına döküyorlardı :))

    Onlar çok mutluydu. Market yiyecekleri, içecekleri öylesine ucuz satıyor ki kar ediyor mu ondan bile emin değilim. Ama ömür boyu o ev eşyaları satan marketi sevecek çocukları ağırladığı kesin.

    Bloglar işte bu çocuklar gibi. Gün geçtikçe daha çok insan bizleri okuyor ve biz dürüst reklamdan yanayız. Çok okunan blogların büyük bölümü iyiliği ve erdemi savunuyor. İnandığımız markayı ve hizmeti sonuna kadar savunurken reklam aldık diye elimizin dilimizin bağlanmasını da istemiyoruz. Dürüstçe eleştirebilmeyi istiyoruz. Biz bir yerde halkın sade vatandaşın sesiyiz. Eğer bir pazarlama uzmanı, halkla ilişkiler uzmanı bizi dinlemeyecekse kimi dinleyecek kontrollü deney gruplarını mı?

    Yorumunuz için teşekkür ederim.

  5. Başarılı bir konferanstı, yazılarını elimden geldiğince takip ettiğim isimleri bir arada görmek, tanışmak oldukça keyifliydi.

    Tuttuğun notlar konferansı tekrar yaşattı bana, ellerine sağlık 🙂

  6. Yazınız gerçekten çok detaylı ve güzel olmuş, ben de son yazımda konferansı tanıtan bir yazı yazmak yerine sizin yazınıza yönlendirdim insanları. Teşekkürler 🙂

  7. Süleyman, zaman ayırıp izlenimlerini bizlerle paylaştığın için çok teşekkürler. Anlattıklarından daha ilk seferinde oldukça başarılı bir organizasyon gerçekleştirildiği izlenimi veriyor. Umarım sonraki organizasyonlar internet üzerinden de canlı yayınlanır. Bu arada bu organizasyon sırasında herhangi bir video kayıt yapıldı mi?

  8. Neskafemi alıp okumaya koyuldum. İzmirde bulunduğumdan dolayı katılamadım. Yazıdan önce yorumları okuyan varsa yazayım. Bir içecek ile bu yazının hepsini okumanız imkansız. Bu yüzden yedek içeceklerinizi de hazırlayın 🙂 Genel anlamda neler olup bittiğini öğrenmek güzel oldu. Teşekkürler.

  9. Y.Emre GÜZER gerçekten de yazılarını okuduğumuz kişilerle yüzyüze görüşmek sanıldığı gibi hayal kırıklığı yaratmadı. Aksine bloglarının o kişileri az bile yansıttığını gördüm.

    Mert Ulaş bu yazıya atıfta bulunduğunuz yazınızı okudum ve çok naziksiniz demek istiyorum. Türkiye’deki kaliteli Internet içeriğinin gelişimi için elinizden geleni yapıyorsunuz ve biz bilenler bunları sevinçle takip ediyoruz.

    Cihangir ilk toplantı için oldukça güzel hazırlanmış ve samimi bir ortamdı. Video çekimlerinin anlık yayınlanması güzel olurdu. Ama en azından bir şekilde yayınlayacağını düşnüyorum.

    Ümit Kurt, toplantı haftasonu olsa en az üç kat fazla katılımcı olacağına eminim. Belki sonraki toplantılarda bu yönde karar verilebilir. Okuduğunuz için ben teşekkür ederim. Her zaman beklerim.

    Wanadoo, kötü örnek oluyorsun 🙂 Ağaçlar uzun yaşasın. Site burada nasıl olsa unuttukça gelir okursun dostum.

    Uğur SAMSA, gerçekten de, evet içecek kısmını düzeltmeli. İçeçekler demeli. 🙂 Sizlere faydalı olmak benim için çok büyük sevinç kaynağı sağ olun arkadaşlar.

    Elbette bu organizasyonda görev alan arkadaşlarımın bilgilerini ve altın değerindeki deneyimlerini bizlere sunması asıl takdire layık olan çabadır. Sağ olsunlar.

  10. Merhaba, isminizi Eda Suner’den duydum ve yazılarınıza bakmak istedim. Konferansa gelemedim ama sayenizde gelmiş kadar oldum. Özenle ve hiçbir ayrıntıyı atlamadan anlatmışsınız. Sitenizi takip edeceğim..

  11. Sevgili Süleyman

    Seninle orada tanıştık. Ancak mizacını tanımadan tebessüm eden yüzün ve sana da ilettiğim gibi blog adın bir harika. Orada da dediğim gibi siz ve sizin gibi usta blogcular benim yerime orada olmalıydı. Her zaman dediğim gibi bizler zincirin halkasıyız. Ne mutlu bana ki bu sanal dünyada biz bayanları da onurlandırıp davet etmişler. Sizler de güzel ve yapıcı desteklerinizle arkamızda olduğunu hissettirdiniz. Gelen gelmeyen tüm dostlara teşekkür eder Türk Blogcular ve Türk İnternet kullanıcılarını hep beraber daha iyi günlere getirmek dileğiyle…

    Kendi adıma ve tüm blogcu dostlarım adına çok güzel yazdığını belirtmeden edemiyeceğim. İzninle bu güzel anlatmın üstüne ben yazacak birşey bulamadım. Yazına yönlendirmek istiyorum tüm dostlarım merakla bekliyor.

    Sevgi, sanat, aşk, huzur daima yakanıza yapışsın.

    Eda Suner

  12. Ben konferansa katılamadım, ancak gerçekten çok güzel bir yazı olmuş 🙂 gitmiş kadar oldum. Teşekkürler.

  13. Merhabalar,

    Bende konferansı ayrıntılı mı yazsam diye düşünürken yazınıza rastladım, bu kadar ayrıntılı içerik üzerine yeniden bişeyler yazmak gereksiz olacağı için vazgeçtim ve link verdim, sanırım doğrusu da buydu 😉

    Emeğinize, hafızanıza ve paylaşımıza sağlık…

    Sevgi ve saygılarımla.

  14. 10 Numara bir yazı yazmışsın. Konferansa gitmiş kadar oldum. Bu tip konferanslar hafta sonu yapılsa katılımca daha da çok olurdu. Benim iş yerim bile üniversiteye sadece 3 km olmasına rağmen ve çok katılmak istememe rağmen gelemedim. Dedim ya konferansa gitmiş kadar oldum.
    Emeğine sağlık. Teşekkürler.

  15. Laçin, bu konu aracılığıyla tanıştığımız için çok memnun oldum. Her zaman bekleriz efendim 🙂

    Eda Suner, cidden çok alçakgönüllüsünüz. Kibir, hırs ve üste çıkma savaşları yaşayan bloglar arasındaki bu gizli rekabet günlerinde (biliyorum ki bu geçecek, bir süre sonra herkes sadece yazdıklarına ve okuyucularına odaklanacak) diğer bloglara “İnşalllah pagerankları 10 olsun yüz olsun bin olsun benim böyle derdim yok” demenizi hiç unutmayacağım.
    Okuyucularınızın sevgisi ve sizi yere göğe koyamamaları sebepsiz değil. İnsanları canı gönülden seven insanlar ancak böyle tutkuyla sevilirler. Yaşamınızla verdiğiniz örnek umarım yayılır.

    grkn, ben teşekkür ederim destek verip okuduğunuz için.

    İdris Cin, bu sayfaya link vermeniz çok ince bir davranış, ancak sizlerin ayrı ayrı yazdıklarınızı ve yorumlarınızı merak ediyorum. Benim yazdığımı boşverin lütfen siz de yazın.

    Eylos, ben de sitenize Tusul ve Oyyla ile sık sık geliyorum. Gerçekten bir sonraki konferans daha iyi zamanda yapılırsa sizlerle tanışmak büyük keyif olacak.

    zeya, teşekkür ederim yorum yazdığınız için.

    Ömer Enis, lütfen yazın. Her birimizin yazısı farklı bir göz demek, en azından ben okumak istiyorum 🙂

    Ufuk Eskici, inanın bu yazı konferansın silik bir gölgesi gibi. Bir dahaki sefere mutlaka gelmeye çalışın.

    Yorum yazan tüm arkadaşlarıma tekrar teşekkür ederim.

  16. Eline sağlık, gayet doyurucu bir yazı olmuş. Katılmayı çok isterdim ama hafta içi olması, benim gibi birçok kişinin mesaisine ara verip katılmasına engel olmuştur.
    Sevgiler.

  17. Sonuna kadar hiç yorulmadan okuyabildim. Çünkü ilgilendiriyordu, yönlendiriyordu ve önerileri ilgimi çekiyordu.

    Oraya gidemedim ancak gitmiş kadar oldum,

    Bu güzel, uzun ve okunası yazi için teşekkür ederim.

  18. “Güneşin Tam İçinde”yi Eda Suner’in blogundaki bir yazı sayesinde keşfettim. Sözünü ettiğim yazı, konferansla ilgili olandı tabii.

    Konferansa katılmamış olanları tatmin edecek nitelikte anlatmışsınız izlenimlerinizi. Teşekkür ederim.

    Kendi kendime yıllardır bir şeyler yazarken, blog dünyasını keşfettim. Derken bir yıl kadar bir sürede, yerli yabancı pek çok insan ve blog tanıdım. Yani pek çok ‘dünya’… Meğer ne kadar çok işe yarıyormuş bloglar! Her keşif ayrı bir mutluluk veriyor.

    Bu tür profesyonel etkinlikler olabileceği hiç aklıma gelmemişse de şimdiye dek, hoşuma gitti okuyunca.

    Son bir notum olacak. 🙂

    “Yorum Yazmadan Önce” başlıklı bilgilendirme notunuz çok hoş; ancak ” “Bende, sende” denmez, “Ben de, sen de” denir.” notunuz -yanlış demeyeyim de- eksik kalmış. Aslında bir alttaki madde de “Dahi anlamındaki ‘de’ ayrı yazılır” açıklamanız yeterli olacakmış.

    Çünkü “Bende, sende” denebilir. 🙂 “Bende, sende… Ne kaldı elimizde?” gibi :))) (Örneği uydurdum; ama hoşuma gitti tınısı. Not edeyim. :)))) )

    Sevgiler…
    İçtenlikle…
    Banu (BaL)

  19. Aynı gün İzmir’den ayrılmak zorunda kaldım. Katılmayı çok çok istedim. Konferansı özetlemiş, ana hatlarıyla bizlere bildirmişssiniz. Bize aktardığınız için çok teşekkür ediyorum.
    ALİ SEVİMLİ

  20. Zafer KARKAÇ, fatihturan, Derya, Emexci, Banu Baloğlu, Ali SEVİMLİ yorumlarınız ve desteğiniz için çok teşekkür ederim.

    Dahi anlamındaki “de”nin ayrılması hakkındaki cümleyi toparladım. Teşekkürler Banu Hanım.

    Aslında tüm blogcu arkadaşlarımdan “Türkçe Yaz” kampanyasına destek olmalarını da rica ediyorum. Hazır bir araya gelmiş sizleri görmüşken 🙂

  21. Ömer Enis, teşekkür ederim, yazdıklarımı okuduğunu sevdiğini biliyorum ama biz blogcular zoraki reklam sevmiyoruz. Bu tür bir öneri en az benim kadar gelen arkadaşları da rahatsız edebilir.
    Dileyen zaten sitemi okuyor. Yine de çok teşekkür ederim samimi dostluğun ve desteklerin için.

    Scar Tissue, pillli network öncesinden beri yıllardır bildirgec ailesini sevgi ve takdirle takip ederim. Bu makalenin bildirgec’te yer alması, samimi duygularımla söyleyeyim, beni çok sevindirdi ve onur verdi. Genelde yurtdışı kaynaklı sitelerin önerildiğini biliyorum. İşin bu yanı da, hem sizin hem editörlerin verdiği değeri gösteriyor ki, sevgi ve saygımızın karşılıklı olduğunu bilin.

    Çok teşekkür ediyorum.

  22. Gerçekten bu güzel, uzun ve okunası yazı için teşekkür ederim. Sonuna kadar sıkılmadan okudum ve o konferansa gitmiş kadar oldum.

    Yazılarını takip edeceğim.

    Teşekkürler.

  23. O kadar güzel ve o kadar ayrıntılı bir inceleme olmuş ki, sayenizde hepimizin Blog Konferansı tecrübeleriyle ilgili yazısı sizinkiyle karşılaştırılıp kötüleniyor 🙂 Kötü niyetle söylemiyorum tabii ki, çok başarılı bir yazı olmuş. Tebrikler.

  24. Bu güzel ve kaliteli yazınız için sizi tebrik ederim, yazıyı baştan sona sıkılmadan okudum ve ilgili linkleri kontrol ettim video’yu da izleyince konferansa katılmış gibi oldum. Saygılar.

  25. Gerçekten çok teşekkürler. Gitmesek de gitmiş kadar olduk. Yazınızı sonuna kadar okumayı başardım. Çok güzeldi.

  26. Güzel bir konferans olmuş ve yazıda da çok güzel aktarmışsınız. Diğer arkadaşların da belirttiği gibi ben de katılmış kadar oldum. Umarım gelecek sefer, konferansa gerçekten katılabilirim. Blog yazarları günden güne artıyor. Dolayısı ile bu gibi aktiviteler tekrarlandıkça katılım sayısıda doğal olarak artacaktır. Yalnız bu şartlar altında sanıyorum gelecek konferansları çok daha büyük bir salonda yapmak gerekecek. Ama varsın öyle olsun bu tip paylaşımların önemi daha fazla anlaşılacaktır.

  27. Shinobi, teşekkür ederim ve siteye her zaman beklerim.

    Baris Unver, çok teşekkür ederim. Anlatılanlar konuşmacıların sözleridir. Asıl teşekkür edilmesi gereken onlardır. Ben sadece naklediyorum.

    Amarat, herkesin talebi haftasonu yapılması ve çalışan insanlar için bu bir mecburiyet. Teşekkür ederim.

    Mehmet Ali okuduğunuz için ben teşekkür ederim. Sağolun.

    Erdinc, bayağı uzundu değil mi? Korkarım blogcular arasında çok uzun yazma modası bu şekilde başlayacak. İyi mi olacak kötü mü bilemiyorum 🙂

    Uğur Özşahin, bu yazı şu an itibariyle 1000 kez okunduğuna göre bir sonraki etkinliği kim düzenleyecekse, mutlaka dijital rezervasyonla yaklaşık bir sayı hesaplamalı yoksa Medya Markt açılışından beter bir izdiham olabilir.

    “Bir gün gelip de herkesin 15 dakika ünlü olması” sözü webde çok konuşulan bir cümledir. Kaynağı şudur:

    “The expression is a paraphrase of Andy Warhol’s statement in 1968 that “In the future, everyone will be world-famous for 15 minutes.” In 1979 Warhol reiterated his claim: “…my prediction from the sixties finally came true: In the future everyone will be famous for fifteen minutes.”
    Kaynak: http://en.wikipedia.org/wiki/15_minutes_of_fame

    Kısaca: Andy Warhol 1968’de demiş ki: “Gelecekte herkes 15 dakikalığına dünyaca ünlü olacak.” Ve bunu 79 yılında doğrulamış.

    http://tr.wikipedia.org/wiki/Andy_Warhol bu adresten bay çılgın Andy’yi öğrenebilirsiniz. 🙂

  28. Sevgili Süleyman, emek harcanan bir işe gelen iltifatların çokluğu, emek harcanmadan yapılan işlerin çokluğunun kanıtı niteliğinde adeta… İkinci gruptan olmadığın için tebrikler…

    Belki bizim düzenleyeceğimiz Web Seminerleri’nde de ilgini çekecek başlıklar bulabilirsin:

    http://www.webseminerleri.com

  29. Çok güzel bir yazı, teşekkürler. Yıldız oditoryuma 30 dakika mesafede olup, üstüne bir de ücretsiz olan bu etkinliğe, hafta içi olduğu için katılamamak büyük şanssızlıktı.
    Lütfen bir sonraki haftasonu olsun.
    Teşekkürler.

SİZİN DÜŞÜNCENİZ NEDİR?

Yorumunuzu yazınız
İsminizi Yazınız