Ne zamandır mim akımlarına girmiyordum her okuyucuma hitap etmediği için. Ancak bu seferki bir yayın organı olarak bakılırsa Türk blogküresi hakkında.
Gazanya blog bana mim paslamış. Konuyu okuduysanız devam edelim okumadıysanız güzel bir ıhlamur ya da tarçınlı bir salep alıp gelin önce okuyun lütfen. Gece okuyorsanız Nescafe’nin kokusunu almaya başladım bile. 🙂
Bir süredir blogkürede üstüne bir ölü toprağı atılmış havası var. Berbat bir benzetme ama bu kesinlikle hissedilebilir birşey çoğunluk artık ayda yılda bir yazıyor.
Sürekli yazan bir kısım tayfa da replika habere dönmüş durumda. Beynelmiel gazetelerin anasayfasını, teknoloji sayfalarını ziyaret eden kişilerin zaten çoktan duyduğu şeyleri aynen yazıyorlar. Sanırım amaç Google’dan gelenleri tavlamak.
Belli bir kesim ise ısrarla orijinal içerik üretmeye devam ediyor. Ama oldukça az sayıda.
Bu Ağustos ayından beri durum böyle. Bu konuda sık sık yakındık. Bir de burada yakınalım.
- Önce twitter sonra friendfeed çıktı mertlik bozuldu. Mikroblog kavramı oldukça zahmetsiz şekilde giriş, gelişme, sonuç demeden, hatta leb demeden leblebinin anavatanı Çorum’un Jura dönemindeki haline gidebiliyorsunuz.
Bunun anlamı şu: aklına ilginç bir şey gelen daha doğru dürüst olgunlaştırmadan hemen friendfeed’e girip paldır küldür yazıyor “like”ları, sevdimleri alkışları yorumları alıyor hem de kocaman kocaman blog yazarlarından, gazetecilerden, ajans sahiplerinden.Şimdi ne yapsın bu adam Google’dan gelen “abi benim ödevim var bu akşam yetişecek, ben bu yazıdan birşey anlamadım bana ödevimi yapar mısın?” kitlesini, ya da “MSN adresim yalnızkalpler2507@hotmail.com arkadaşım olrmsnz?” taleplerini, %10 oranında kaliteli %25 oranında kalitesiz Türk küfür seçkilerini (İnanamazsınız üşenmeyip küfredenler var. Hem de neden belli bile değil 🙂 )Kısaca söylemek gerekirse şu an Türk blog yazarlarının nerdeyse hepsi friendfeed’i gün içinde 24 saat açık tutuyor ve hiç kapatmıyor. Yine inanmıyor olabilirsiniz ama doğru.
Yani açıkça söyleyeyim sevgili okuyucular siz yazı, konu açlığıyla sevgili yazarlarınızı beklerken onlar Friendfeed’de alem yapıyor. 🙂
(Evet bu cümle benim kendi ipimi çektiğim cümledir. Doğrucu Davud olarak blogcu arkadaşlarımın tatlı cevaplarına hazırlık yapayım 🙂 - Malzeme tükendi kardeş. Okuyucu her Allah’ın günü gelsin diye hayatını, deneyimlerini, yabancı sitelerde gördükleri teknolojik haberleri çevirip sayıp döken kitle bir baktı zorlamaya devam ederse artık aşklarını meşklerini kısacası tüm özel hayatını deşifre edecek iyi de ne uğruna?
- Google Adsense para kazandırmıyor artık alternatifleri de kurtarmıyor. Bundan bir yüzyıl önce yazmıştım ve haklı eleştirilerle Google’un reklam sistemindeki düzenlemelerin en büyük zararını bilginin ve halkın çekeceğini ifade etmiştim. Şu anda siteniz günde 10 bin 20 bin hit almıyorsa reklamdan para filan beklemeyin hele hele kriz kapıda sponsor reklam (125×125) bile kolay kolay bulunmuyor. Dolayısıyla Webin California altın madenleri olan blog yazarlığı giderek hayrına yapılan bir işe dönüştü. E hayır işi de her an yapılmaz ki, 3 ayda bir yazı nesine yetmez okuyucunun. 🙂
- Etrafta yarışma yok dostlar. Bakın şöyle sağlam bir ödüllü yarışma olsun. Blog yarışması olunca herkes deli gibi şanlı şöhretli yazacak hatta günde 10 tane yazacak. Yakında bir yarışma gelir. Lütfen takip edin. Haklı mıyım görün. Kısacası havuç halen tavşanın en büyük aşkıdır.
- Bu ara hediye yollayan yok. Evine bir paket dolusu hediye gelsin hangi marka olursa olsun. Blog camiası deli gibi yazacaktır hakkınızda. Halen ajanslar neden bu zaafı kullanmaz bilemiyorum. Oysa geleneksel basından birine paket yollayıp hakkında hele bir yazın deyin rüşvet suçlaması ile karşılaşmanız bir yana aleyhte yazı kampanyası başlar. Bu sözlerim bir sene önce kampanya fikrini ilk ben yazdığım halde bana paket yollamayı unutan bir jilet firmasına… 🙂 Şimdi aklıma geldi blog yazarlarına kömür gelse ne acaip kömür yazıları yazılırdı değil mi? 🙂
- Çok iyi yazan yazarlar okura küsmüştür dostlar. Bir yazıyı yazmak insanın bazen yıllarını alır. Ancak o yazının değerinin bilinmediğini anlamışlardır. Örneğin o aynı yazı bir Hürriyet IK makalesi olarak müthiş ses getirebilecekken şimdi 300 okundu 500 okundu mesajı yazarın asabını bozmaktadır. Yani yıldızlar gökte parlar ve bulutlar öyle yeterince yüksek değildir. Emeği blogda harcamaktansa basına girmenin bir yolunu arar iyi blog yazarı.
- Kriz gelmiştir. Herkes geçim telaşındadır. Zaten iyi yazanların bir işi vardır. Bu işleri yoğunlaşmıştır. Ajansları, serbest aldıkları işler, firmalarındaki olaylar eskisi gibi değildir. Yazarlar çok yorulmaktadır ve bu gerilim yazmayla ters korelasyon oluşturmaktadır.
- Aslında bir grup yazar halen sıkı şekilde yazmaktadır. Ancak millet bunu farketmemektedir. Blog okurlarının güçlü bir kısmı blog yazarı olduğu için kendi bloglarına kaybettikleri ilgiyi başka bloglara da kayıp olarak döndürmektedir.
- Mükemmellik korkusu başlamıştır. Evet artık kötü yazma korkusu başlamıştır. Bunu tanıdığım bloglarda sık sık görüyorum. Kaygılı bir konu girişi, sonra kaygının geçisi ve özgüvenle konunun tırmanışı ve final. Bunun sebebi yine friendfeed gibi networklerdir. Oradaki kitlede kalite de beklenti de yüksektir ve gazeteciler de artık blog yazarı olarak oyuna girmiş Internet televizyonu sahibi, ajans sahibi, pazarlama dehası kişilerle dolu bir ortamda sallama yazmak zorlaşmıştır. Çıta yükselmiştir.
- Yorum yazanlar azalmıştır. Birbirinin bloglarına yorum yazmayı çok net söyleyeyim kendilerini küçültecek bir hareket gibi gören bayağı büyük bir kitle var. Tek tek yazasım yok ama bayağı bir blogcu başkasının sitesine kesinlikle yorum yazmıyor. E karşılıklı yorum yazılmazsa sevgi bağları paslaşmalar olmazsa topluluk gevşer. Gevşeme de yazma motivasyonunu düşürür. Bu ara friendfeed üzerinden “like” deyip konuya sempati vermek hoş olsa da normal okuyucuların büyük bölümü ne friendfeed’i ne “like”ı bilmiyor.
- Genel trend video yayınlara kaymıştır. Tipi iyi olan, ağzı laf yapan büyük platformlarda video yayınlarla fark yaratmaktadır. Bunu istemeyen ve özel hayatım diyenler ise kaçınmaktadır.
- Kollektif blog kavramı bireysel blogların kapısını zorlamaktadır. Pilli network’ün ülkemizdeki muhteşem fikri olan sosyal blog yazarlığı sıradan blogları bile birkaç kişinin yazmasına yol açmıştır. Böylece blogların karakteri karışmış, birkaç blog dışında eski kimliğini koruyabilen blog kalmamıştır. (O havayı koruyan bloglardan birisi harika teknolojik ve sosyal ataklarla yoluna devam eden dostum Eren Emre’nin Siberkültür blogu. Geçen yılın teknoloji kültür birincisi olduğunu da hatırlatayım)
- Blog yazmak tüm dünyada eskimektedir. Başka birşeylerin rüzgarı gelmektedir ancak herkes ismi dudaklarında imiş gibi beklemekte ve artık bu mecraya emek harcamaktansa farklı işler yapmak istemektedir.
- Blog sitelerinin geleneksel tasarımı nedeniyle yazılan her yazı bir kaç yazı geçince arka sayfalarda yok olmakta ve blog sitesi ön sayfada ne varsa ona indirgenmektedir. Blogculukla uzun zamandır uğraşan yazarlar için bu yıpratıcı bir süreçtir.
- Herkes blog yazmaya başlamıştır. İş ayağa düşmüştür. Herkes özgün içerik diye çığlıklar atarken dünya spam bloglarla dolup taşmaktadır. Tusul gibi büyük paylaşım sitelerine girin bildirgeç klonlarını NTV replikalarını kolayca göreceksiniz.
- Blog yazarlarının bir kısmı tuhaf bir şekilde bu yıl ülke değiştirmiştir. Çin’e giden mi istersiniz, Avrupa’ya giden mi Amerika’ya giden mi… Yani ciddi hayat değişiklikleri gelmekte kimilerimiz okullarından mezun olup iş bulma telaşına düşmekte ve hepimiz büyümekte büyüdükçe zaman azalmaktadır.
- Okuma enerjimiz azalmıştır. Bir ara bu konuyu ele almıştık her geçen gün uzun yazı okuma becerimiz azalıyor. Bunu Fikir Atolyesi’nin uzun yazılarını önceden rahatça okurken şimdi zorlanmamdan anlıyorum.
- Blog yazarları iş değiştirmiştir. Web 2.0 ile voleyi vurduk vurduk yoksa züğürt şekilde zenginin malını anlatıp duracağız fikri uyanmıştır. Bunda gözümüzü açan en büyük suçu e-tohum ve Likemind toplantılarına atıyorum. Sevgilerimle 🙂
- Blog yazarları birbiriyle fazla samimi olmuştur. Hatta arkadaş olanlar bile çoğunluktadır. Böylece artık anlatmak istediklerini eskiden yazıp aktarırken şimdi Kanyon senin Moda benim, Ankara Starbucks Maslak yemekleri, asiller toplantısı bilmem ne kahvehanesi buluşup konuşmakta hatta bildiriler bile yayınlamaktadırlar. Yani artık söz yazının önüne geçmiştir.
- Bloglar değişecektir. Çok kısa zamanda e-medyada devrim olacaktır. Bu devrim olduğunda bu yeni formatta yeniden içerik üreticileri meydana çıkacaktır ve o zamana dek Güneşin Tam İçinde tam sürat yayın hayatına devam edecektir sevgili okurlarım ancak nasıl devam edecektir yazıları nasıl olacaktır elbetteki bu değişim fırtınasında tahmin etmek hiç kolay değil..
NOT: Bu yazı bile burada yorum olarak değil friendfeed’de yorum olarak tartışılıyor. İşte haklıyım dostlar. Dünyanın en büyük kollektif blogu FriendFeed sayfasındaki yorumlara buyrun
http://friendfeed.com/e/a4d4c1b3-389a-0e8b-2744-711a60731bd3/T-rk-Bloglar-na-neler-oluyor-Mim/
Sonradan : Üstteki adres artık açılmıyor. Friendfeed’i temizledim. Ağırlığı Güneşin Tam İçinde üzerine aldım. Takip etmek için http://friendfeed.com/suleymansonmez
EPOSTA ABONELİĞİ İÇİN
Aşağıdaki formda e-posta adresinizi yazın, gelen e-postaya onay verin.E-posta aboneliği için e-posta adresinizi eklemeniz, aşağıdaki konuları anlayıp izin verdiğiniz anlamına gelir.
Lütfen okuyunuz. Temel olarak, siteden (Güneşin Tam İçinde) ve yazardan (Süleyman Sönmez) e-posta bülten almaya izin vermek anlamını taşır. Bu iznin temeli: okunacak yazılar, izlenecek videolar, dinlenecek podcastlar, fotoğraflar, tanıtılacak ürün, kitap, site, uygulama, yapay zeka, eğitim, gezi, teknoloji, anket gibi içerikler ve kampanyalar olabilir. Bültenin içeriğinde, bülten sponsorunun ürün ve hizmetine ait bilgi, link ve banner yer alabilir. Bülten e-posta sistemi substack isimli dünyaca çok bilinen, güvenilir e-posta sistemi tarafından gönderilir. E-postalar yeni bir e-posta dağıtım sistemine geçmek dışında üçüncü şahıs ve şirketlerle paylaşılmaz. İşleyiş gereği yurtiçi ve yurtdışındaki server sistemlerinden hizmet verilebilir. Spam gönderilmez. İstediğiniz noktada, tek adımla her e-postanın en altındaki "Unsubscribe" seçilerek üyelikten çıkılır ve siz tekrar e-posta abonelik formuyla veya bülten sayfasında üye olana dek yeni e-posta almazsınız. İlginiz için teşekkür ederiz.
Friendfeed’in motivasyonu da, çalışma zamanını da olumsuz etkilediği – en azından benim özelimde – doğru.
Yorumları ve görüşleri, blog’da görmek beni daha çok memnun ediyor. Ama firendfeed blogu yeniyor. Bu motivasyon tarafı.
Bir de, kendime “bugün friendfeed’i 10 dakikadan çok açma” diye emir verip, uygularsam yazıyorum, çalışıyorum. Bu da zaman kullanma açısı…
Arkadaşlarımla sohbet ederken aklıma 10 konu geliyor, ama friendfeed zamanımı alıyor. Artık daha iradeli olup friendfeed’e yenilmeyeceğim
1) Friendfeed ve twitter konusunda çok haklısınız. Blog yazan kesim esinleneceği kaynakları kendi yorumlayıp bloguna yansıtmak yerine direk olarak kaynağı veriyor.
3)Adsense reklamları genelde içeriğe göre gösteriyor. Örneğin php ile ilgili bir sitede php reklamları çıkıyor. Peki benim php konusunda bir hususta yardıma/bilgiye ihtiyacım varsa bunu gidip direk google’dan aratıyorum. Çok nadiren bir reklamda ihtiyacım olan şeyi görüp tıklamışlığım vardır. Beğendiğim içerikte bir sayfa olduğu zaman destek olsun diye tıklamıyor da değilim ancak bu tartışmak için apayrı bir konu.
4)Yarışma konusunda [bence] kesinlikle Fenomen Blogger projesi gibi şeyler yapılmamalı. Ürünleri bloggerlara göndererek yazı yazmalarını istemek hoş görünse de en güzel yazıyı yazana bir ödül vemek açıkçası objektif yazıların yazılmasını engelliyor. Bilmiyorum belki bana herhangi bir hediye gelmedi diye böyle yazıyorum/düşünüyorum :] Daha genel yarışmalar yapılmasından yanayım.
10)Uzun süredir blog yazmıyorum ancak yorumlar gerçekten en büyük motivasyon kaynağım oldu. Aklımda yazacak ve msn’den arkadaşlarımın yazmamı istediği bir çok konu olsa dahi gaza gelmeden yazamıyorum :] Okunma sayısı ve ziyaretçi sayısı tamamen kuru veriler ve “eline sağlık” gibi basit bir yorum bile onlarca/yüzlerce ziyaretçiden daha sevindirici oluyor. Forumlarda dönen +rep muhabbetinin en somut ve güzel örneği olan yorum yazmak umarım bütün okuyucuların daha çok yapacağı bir hareket olur (bakın ne güzel yazıyorum işte :] )
11)Video yayınları benim için yazılar kadar bağlayıcı olmuyor. Video izlerken illa başka bir şey ile uğraşıp ek iş olarak videoyu dinliyorum. Ayrıca okuduğum makale ve yazılarda hoşuma giden ve ileride yararlı olacağını düşündüğüm kısımları arşivlemek videolara nazaran çok çok daha kolay.
14)Eski yazıları ön plana çıkarmak da blog yazarının görevi olmalı. WP için bu işi yapabileceğimiz bir sürü güzel eklenti var. Benzer yazılar veya çok okunanlar gibi eklentiler hayat kurtarır :]
15)Ben bile yazıyorum daha ne olsun :]
Şu friendfeed olayını gözlerimle gördüm 🙂 haklısın abi sonuna kadar…
friendfeed ve twitter blogların sonunu bile getirebilir 🙂
Yazı için teşekkürler. Friendfeed’in tutulmasının bir sebebi de, yazdığınız yorumun anında yayınlanması bence.
Bir de blogcular meslek değiştirdi demişsiniz. Bu sadece e-tohum, Lİkemind’a katılanlarla sınırlı bence. Çoğunluk bu aktiviteleri bilmiyor. Bizim tanıdığımız blogcular bir bir buralara kayınca, biz de kaydık.
Makale için teşekkürler.
Bloglarda bir değişim olacağı kesin gibi gözüküyor. Fakat, nasıl bir değişim olacak? Bunun hakkında düşünmek gerek. Hafiften hafiften değişim rüzgarlarını estirmek lazım sanırım.
Blog yazmak gerçekten emek isteyen bir şey. Benim tuttuğum teknoloji blogu geçen ramazan bayramında deface edilmişti. O gün bugündür o blogumu bir daha açmadım açıkcası küstüm biraz. O kadar emek bir çırpıda yok edilebiliyor. Sanırım bu blogger kapatma olayında tekrar yazmamaya karar verenlerin tepkileri gibi oldu biraz. Friendfeed’i yeni keşfettim diyebilirim. Aynı zamanda 80 yazarlı bir kollektif blogun yöneticisiyim şu anda. Bazen o kadar çok uğraşmak durumunda kalıyorum ki bu kollektif blogumla yazı dahi yazamıyorum. Ancak şunu belirtmeliyim ki kollektif blogların en güzel özelliklerinden birisi yorum muhabbeti. Bir çok yazar o bloga gönül verdiği için herkes herkesin yazısını okuyor ve anında yorumlar gelmeye başlıyor.
En son tasarım değiştirdikten sonra adsense reklamlarını kaldırdım. Goinger denedim bir süre baktım ondan da beş kuruş kazanamayacaz en iyisi biz bunu bir süre daha hayrına devam ettirelim. Hem reklam yapmayıp şanımız yürüsün hem de temiz bir sayfa görünümüne ulaşalım istedim. Tepkiler şu anda çok iyi. Çünkü yazar tayfası adsense veya herhangi bir reklama tıklamayı sevmiyor. ee yazıların sadece yazarlarınız tarafından okununca lan bu adam benim üzerimden prim kazanıyor diyor. Açıkcası blog küre’nin bu halde olmasının sebebini ben çözemedim. Çünkü bir çok blogger’la arkadaşlığım yok. Kendi içimizde bir topluluk olduğumuz için içimize kapanığız biraz . Anlattıklarına göre işallah da böyle devam ederiz 🙂 GÜzel bir mim yazısı kutluyorum..
Ilk yorumu friendfeed.com’a yazdiktan sonr buraya da yorum yazma ihtiyaci duydum 🙂 16. madde beni anlatiyor ama geri donuyorum ve bir sure Turkiye’de olacagim. Bakalim daha cok yazabilecek miyim?
Bir de eskisine gore kisilerin sahip oldugu blog sayisi artiyor, bu yuzden bir bloga 5 yazi girmektense 5 bloga birer yazi yazilabiliyor. Kendi acimdan baktim olaya biraz 🙂
Yazdıklarınıza katılıyorum ancak diğer taraftan da hızla değişen bir dünya içinde blogculuğun başka boyutlara taşınacağı aşikardır. Hayatta ne stabil ki, blogculuk sabit kalacak ?
Hocam her zaman ki gibi kesintisiz okudum, sanırım bunu bir tek senin yazılarında yapabiliyorum 🙂
Ben friendfeed ve de twitter kullanmıyorum, daha doğrusu hesabım var ama onların beni değiştirmesine izin vermiyorum. Gördüğüm, tanıdığım birçok kişinin konsantrasyon problemi var, belli bir konu üzerinde sakin ve uzun süre çalışamıyorlar, belki garip olacak ama friendfeed ve twitter’ı bunu körükleyen unsurlar olarak görüyorum. Tıpkı fast food gibi, hayatımızı da fast life olarak yaşamaya ve tüketmeye başladık, bilgiyi de fast alıp yutuyoruz, ama içine nüfuz edemiyoruz. Nedense insanın bu “fast” olana karşı bir eğilimi var, sanırım batıdan ihraç bir eğilim, ben doğulu olmalıyım ve öyle kalmaya çalışıyorum, gelelim başlıktaki soruya, cevabı tüm ayrıntılarıyla vermişsin zaten. Teşekkürler.
Blogların değişmesine hiç itirazım yok ama beni aynı düzeyde meraklandıracak mı, bilgilendirecek mi, eğlendirecek mi, düşündürecek mi; akış listemde yeni yazı olduğunu görünce sevinecek miyim; okumak için sabırsızlanacak mıyım; bu tatlı sabırsızlığı daha sık duyumsayabilmek için hevesle (ya da dün var olan ve beğendiğim bir blogun herhangi bir nedenle bugün olmamasını biraz üzüntü ile karşıladığım için) başka başka blogların arayışına girişecek miyim; her seferinde yorum yazmasam da, o çok değer verdiğim yazıların keyfini çıkarmak için koşup yanına bir de tarçınlı sahlep hazırlamayı isteyecek miyim? İşte blogcu olmayan benim açımdan da önemli olan bunlar.
Peki yukarıdakileri bugün gerçekleştirebiliyor muyum? Elbette, hem de keyifle.
Bu kadar farklı kişiliklerin olduğunu elle tutulur biçimde görmekle, onların penceresinden bakabilmeyi öğrenmekle, kadınlarla erkeklerin ifade tarzlarının ne kadar farklı olabileceğine tanık olmakla, aklıma hayalime gelmeyecek ilginç fikirlerle karşılaşmakla, mizah duygusu gelişmiş kişilerin dört gözle beklediğim o sadece üç, dört cümlelik yazısının bile insanın içini açtığını farketmekle zenginleştiğimi hissediyorum.
Sevgili blog yazarları iyi ki varsınız. “Twitter”da, ya da “Frienfeed”de de olun ama daha çok da bloglarınızda sizi, sessizce de olsa, gerçekten özlemle bekleyecek olan blog okurları ile olun.
Benim bu durgunluk muhabbetinden haberim yoktu ve bikaç gün önce konu hakkında bir şeyler yazmıştım.
http://serdarkocaoglu.com.tr/2008/12/blog-kulturu-blogculuk-akimi.html
Bence durum o kadar vahim sayılmaz. Siz bu işi meslek edindiğiniz için biraz da size öyle geliyor. Halbuki biçok insanın blog kavramından bile hala haberi yok, çokları da yeni tanışıyor.
Eskiden forumlara yazanlar şimdi bloglara yazıyor, yarın başka şekillere bürünebilir ama temelde asıl önemli olan insanların okuyup yazması. Neticede internet okur yazarlığı artıyor ve bu önemli bir gelişme..
Bence blog (veya internet günlüğü mü diyelim) kavramı gün geçtikçe eskiyecek, bu eskimenin çok normal olduğunu düşünüyorum.
Geleceği nasıl olacağına dair tahminim, artık kişisel siteler, bloglar kişilerin kendisine ait bir radyo istasyonu veya televizyon kanalı gibi olacak. Belki bilgisayar karşısından değil, internete bağlanan televizyonumuzdan izleyeceğiz.
Hatta yorumlar da sesli ve/veya görüntülü gönderilir. İzlemek vakit alır ama insanların anlamak için sarfettiği çaba azalacaktır.
FriendFeed, twitter, facebook gibi sosyal ağ sitelerine üye değilim ancak arkadaşlarımdan öğrendiğim kadarıyla gerçekten çok geniş ve yeni bir iletişim kanalı açılmış bunlarla.
Hocam yazdıklarınıza son derece katılıyorum. Doğruyu söylemek gerekirse üstü kapalı bir şekilde bir çok iyi blog yazarına da laf dokundurduğunuzu hissettim. 😀 Açıkcası yeni bir blog yazarı olarak bende zaman bulamıyorum. Ancak şuda varki benim için yazamamak sadece belli bir süre için geçerli sonuçta yazmaya ve blog okumaya yine başladım:D Ayrıca dediğin gibi spam ve maddi gelir amaçlı bloglar hiçte küçümsenmeyecek şekilde artmış durumda. Ama böylemiydi en başında blog yazmak? Günlük tutmak anlamında değilmiydi blog yazmak? Kağıt kalemi eline alıp sayfalar dolusu günlük yazanlar maddi amaçlar mı güddü? Bence esas sorun ne istenildiğinde ve ne verilmek istendiğinde! Açıkcası ben hiç maddi amaç güdmeden sadece yazdıklarımın okunabiliri var mı yok mu bir kitleye sahip olabilecekmiyim onun derdindeyim başka birşey umrumda değil 😀
Hem doğru hem yanlış olan şeyler var. Öncelikle; bir şeyleri sınıflandırarak parçalara bölüp sonra bu parçaları inceleyip “bütün” hakkında bilgi sahibi olmaya çalışmak lazım diye düşünüyorum.
Yazma eylemini (bilgisayarın başına geçip aklına ilk geleni yazıp koymak gibi) gerçekleştirmekle gerçekten yazmak arasında bir fark var. Önce bunu kabul etmek gerekiyor. Bu bütün dünyada da böyle oldu, bir modaydı yayıldı söndü ve bir şekilde parçalara bölünüp dağıldı.
Nitelikli içerik oluşturmaya özen gösterenler yaptıklarından emin olduğu için kaldılar ve devam ediyorlar, gidenler ve durulan bloglar zaten bir hevesle açılıp modaya uymaya çalışanlardı bence…
Ve bence; kalıp belli bir şeyler üretmeye devam edenlerin sitelerine de artık blog demememiz gerekiyor. Çünkü onlar bir şekilde internet yayıncılığına geçmek için blogların yardımını görmüş bu teknolojik moda sayesinde düşündüğü iletişim ağını kullanıp yazmaya başlamıştır.
Blog yazma hevesi, kendini oluşturan modayla birlikte gittikçe azalmış olabilir ama bu elemeden geçen diğerlerinin ne kadar okuyucu kazandıkları ya da kaybettikleri de gözönünde tutulmalı bence…
Diyelim 100 tane blog ve 1000 tane de blog okuru vardı, şimdi son durumda diyelim 100 blogdan 10 blog kalmış olsun, buna göre okurlar bu on blog arasında dolaşıyor olmalı değil mi? Ne yazık ki bunun tam tersi bir durum söz konusu…
Blog sayısı (çalışır ve orjinal içerik üretir vaziyette bulunan, sık sık güncellenmeye devam edenlerden bahsediyorum) azalmış olsa da blog okurları diğer bloglar kapandı ya da güncellenmiyor diye “Gidip de şunu okuyayım bari.” demiyor.
Esas sorun bloglar ve blog okuyucuları değil, toplumda bir suç gibi algılanan “okuma” eyleminin kavram olarak hayatımızdaki yerinin eğitimle tekrar bireylere verilmeye çalışılmamasıdır…
Yine tekten tüme varım yaptık ama sonuç değişmiyor; önce eğitim sonra üretim ondan sonra da tüketim olarak açıklayabileceğimiz toplumsal ekonomik döngüyü, üretmeden ve eğitimsizce sadece tüketim üzerinden yaşamaya devam ettiğimiz sürece de değişmeyecek gibi…
Eskiden para yok nasıl gazete kitap alalım diyorlardı, buyurun şimdi her şey bedava! Hani “KOSKOCA TÜRKİYE”de bir gazeteyi en başından sonuna kadar okuyan kaç kişi var?
Anneleri babaları evde bulunan kitaplar yüzünden dayak yiyerek hapse girmiş insanların ülkesinde tabii ki okumaktan ve yazmaktan bir şekilde bilinçaltında kalan izler yüzünden uzak durulacaktır.
Sanki Amerika ya da Avrupa’da üniversite öğrencileri arasında bir anket yapıyormuş gibi bu şekilde niye öyle niye böyle demeden önce, biraz daha derinlemesine düşünmek gerekiyor.
Friendfeed’in bir anlamda zaman çalıcı ve insanların fikir ayrılıklarında iletişimdeki saygılarını alt edecek kadar fazla “samimi” bir ortam sunduğunu düşünerek kişisel FF hesabımı sildim. Bunun yerine Güneşin Tam İçinde sitesi gelişmelerini yayınlamak için bir Friendfeed hesabı açtım. Bu adresten takip edebilirsiniz. http://friendfeed.com/gti
Valla ne yalan söyleyeyim sizin bu yazıyı okuduktan sonra yazan blogcunun da eminim ki artık yazma hevesi geçmiştir. Herşey çok olumsuz. Geçen onca zaman ve emek havada kaldı!…
Olumsuz demek her ne kadar doğru bir yorumlama gibi görünse de esas iş bundan sonra başlıyor bence… Karşılığında maddi bir şeyler beklemedikten sonra yazacak çok şeyim var diyebiliyorsak eğer, yazmaya devam 🙂 yılmadan, bıkmadan…
Gelen yorumlara bir süre cevap yazmak istemedim. Çünkü cevaplar bir yerde eleştiri getirmek isteyenleri sınırlayabiliyor.
Öncelikle görüş bildiren çoğunluğu site sahibi olan tüm arkadaşlarıma can-ı gönülden teşekkür ederim.
Bir de eylos’a yanıt vermek istiyorum.
Sevgili dostum, blog yazarlığının bir ülke kadar, dünya için de çok önemli olduğuna inanıyorum. Basın korkup sustuğunda, konuşan sadece blog yazarları oluyor. Ya da yüzbinlerce insanın yazdıklarından ortaya çıkan sağduyu çok daha güçlü oluyor.
Dolayısıyla blog yazarlığının devamı ve basın ilkeleri gibi daha sağlam ilkeler üstünde inşa edilmesi gerektiğini savunuyorum.
Yazı içindeki olumsuz durumları anlatmama gelince, bakın buna cidden şaşırdım. Bu yazıdaki olumsuzluklara yani insanların büyük kısmının bloglarını unutmasına, ödül karşılığı yazmalarına ya da sağdan soldan yazıları copy paste yapmalarına biz mi sebep olduk? Şüphesiz olmadık. Bir haber yazarının görevi durumu aktarmaktır. Bu aralar bazı devlet yöneticileri de durumu anlatan gazetecilere öfke kusuyor. Yazmayın niye yazıyorsunuz diyor. Ama olan ortada.
Bu eleştiri yazısı, düzgün şekilde yayına devam edenlere moral anlamı taşıyan son cümlelere de sahip. Özellikle yoluna tam hızıyla devam eden, orijinal içerik üreten, araştıran, yeni teknolojiler deneyen, sitesini zenginleştiren her blog yazarı biz insanlık ailesine birşeyler katacak ve katıyor da.
Kısacası yazmaya devam dostum. Sözlerimden lütfen bunun dışında bir anlam çıkarmayın 🙂
Bir belgeselde şöyle diyordu adam, “Herkesin karnı doyduğunda, yarın da aç kalmayacağını bildiği zaman. Bir ressam bir tablo yaptığında kime ne kadara satarım diye düşünmez. Kime hediye edeyim diye düşünür. bundan haz alır. ” diyordu. Bu olgu kısmen blogcular için geçerli. Bir yazı yazıyorsunuz ve paylaşıyorsunuz. Okuyan kişiye para ver denilmiyor. Bu yazı bazen tecrübe, bazen de sanat eseri sayılabilecek bir yazı olabiliyor.
Sanırım, insanların günlük yaşamını etkileyen faktörler bu yazıları 2. plana atıyor.
Gazanya… Tebrik ediyorum, hem maddi hem manevi etki ve sonuçları çok güzel bir örnekle açıklamışsınız. Sanırım blogların durumu ve olması gereken tüm koşullar ve yaşadıklarımız ortada. Bu durumda ve bu şartlarda benden bu kadar diyerek bir kenara çekilenlere diyebileceğimiz bir şeyimiz olamaz ama devam edenleri de bundan sonra biraz daha fazla sorumluluk bekliyor diye düşünüyorum…
Blogkürede en çok teknoloji blogları bulunuyor, zaten baktığımızda bu teknoloji bloglarının çoğunda c/p yazılar yada ayda yılda bir yazılmış yazılar bulunmakta. Orjinal yazanlar ise, genelde sabırsız olduklarından kısa sürede bıkıyorlar.
Ama her şeye rağmen iyi bloglar da var. Senin gibi mesela… 🙂