“You think They’re people just like you. You’re wrong. Dead wrong”
“Diğer insanların senin gibi olduğunu düşünüyorsun. Yanılıyorsun. Hem de ölümüne yanılıyorsun.”
Belki de bu filmin en garip yanı benim gidipte en baştaki sıkıcı ve sıradan olayları sabırla izlemeye devam etmem oldu. 🙂
Gerçekten ilginç bir sabırla, yarım saat basit bir adamın, basit hayat mücadelesini izledim. Ama sonra nefes kesen bir değişim yaşadım ve öyle doğal, öyle garip bir değişim ki ensemdeki tüylerin bile ürperdiğini hissettim. Kurgu deyip geçemeyeceğim kadar titiz, bir o kadar da anlaşılırdı. Mesaj doğruydu. They live we sleep / Onlar yaşıyor biz uyuyoruz.
1988 yapım tarihli film John Carpenter imzalı. Bu adamı nereden tanıyorum isim yabancı değil diye düşünüyorsanız haklısınız. http://www.imdb.com/name/nm0000118 adresinden tüm filmografisine bakabilir veya kendi resmi sitesinde gezinebilirsiniz (http://www.theofficialjohncarpenter.com )
Kısaca hatırlatayım John Carpenter, Stephen King’in bir çok filminin, Escape forum N.Y. gibi unutulmaz bir filmin, Küçük Çin’de Büyük Bela ve Starman dizilerinin unutulmaz yönetmeni, aynı zamanda yazar, aktör ve müzisyen. İşte her parmağında bir marifet olan harika adamlardan biri.
Bu filmi diğer filmlerine göre daha doğal, sanki kimse ondan kalıba girmesini ve belli bir formata uymasını istememiş, o da kovboy tipli kahramanı Nada ve ucuz bir güneş gözlüğü ile dünyanın en iyi bilim kurgularından birini çekmiş.
Konu nasıl? Açıkçası filmlerin de kitapların da konularını anlatmak, şaşırma duygusunun verdiği o derin duyguyu bitiriyor.
Kimileri vardır “6.hissi izlemedin mi?” der “Hani canım şu adamın aslında…” derler ve (dikkat edin ben demedim) filmin sonunu söyleyip izlenmez hale getirirler.
Bu filmi anlatmayacağım. Gerçekten anlatmayacağım. Sizin hakkınızı yemeyeceğim. Ama biraz olsun sözüme güveniyorsanız, harcadığınız her dakikaya değecek ve siz de filmin kahramanı arkadaşını nasıl 25 dakika boyunca gözlüğü takıp dünyayı görsün diye dövüyorsa (dünyanın en uzun ve en uzatılmış dövüş sahnesi artık gülmeye başlıyorsunuz), bu filmi izlettirmek için etrafınızda bulduğunuz herkese uzanacaksınız.
Aşağıda kısa bir fragmanı izleyebilirsiniz. (Bana kalırsa bunu da izlemeyin filmi bulun derim ama)
Kaynakça:
https://theofficialjohncarpenter.com/they-live/
http://www.theofficialjohncarpenter.com/pages/themovies/tl/tl.html
http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=they+live
http://www.imdb.com/title/tt0096256/
http://www.imdb.com/name/nm0000118
EPOSTA ABONELİĞİ İÇİN
Aşağıdaki formda e-posta adresinizi yazın, gelen e-postaya onay verin.E-posta aboneliği için e-posta adresinizi eklemeniz, aşağıdaki konuları anlayıp izin verdiğiniz anlamına gelir.
Lütfen okuyunuz. Temel olarak, siteden (Güneşin Tam İçinde) ve yazardan (Süleyman Sönmez) e-posta bülten almaya izin vermek anlamını taşır. Bu iznin temeli: okunacak yazılar, izlenecek videolar, dinlenecek podcastlar, fotoğraflar, tanıtılacak ürün, kitap, site, uygulama, yapay zeka, eğitim, gezi, teknoloji, anket gibi içerikler ve kampanyalar olabilir. Bültenin içeriğinde, bülten sponsorunun ürün ve hizmetine ait bilgi, link ve banner yer alabilir. Bülten e-posta sistemi substack isimli dünyaca çok bilinen, güvenilir e-posta sistemi tarafından gönderilir. E-postalar yeni bir e-posta dağıtım sistemine geçmek dışında üçüncü şahıs ve şirketlerle paylaşılmaz. İşleyiş gereği yurtiçi ve yurtdışındaki server sistemlerinden hizmet verilebilir. Spam gönderilmez. İstediğiniz noktada, tek adımla her e-postanın en altındaki "Unsubscribe" seçilerek üyelikten çıkılır ve siz tekrar e-posta abonelik formuyla veya bülten sayfasında üye olana dek yeni e-posta almazsınız. İlginiz için teşekkür ederiz.
Üç gün önce 1 tekrar daha izlemiş olduktan sonra bu yazı ile karşılaşmak çok ilginç geldi açıkcası. Gayet güzel yazmışsın ellerine sağlık 🙂
Bu pek adı duyulmamış filmi -ki bana bahsetmenden önce ben de duymamıştım- herkese yoğun ısrar ile tavsiye ederim…
They Live filiminde benim en sevdiğim sahne, elemanın taktığı gözlükle, reklam panolarına ve televizyona ve dergilere ve paraya bakması, görünenin ardındakini görmesi…. Yani tüm bu şeylerin asıl mesajına vakıf olması… Bu mesajlar: İtaat et, tüket, otoriteyi sorgulama, teslim ol… türünden şeyler. Ve paraya bakınca da, onun üstünde, “Bu senin tanrın” yazdığı görülüyor. Bu film, kapitalist sistemi gayet iyi anlatıyor –insana çok değer veriyor görünüp hiç değer vermeyen, ona düşman olan bu sistemi… Ama kapitalist sınıfın yerine, uzaylıları geçirmiş.