Limanın kirli suları arasında bayat balık artıklarının ve işçilerin ter kokusu Jean-Baptiste Grenouille’ün belki yüz milyon insanda bir görülebilecek burun hücrelerine esen rüzgarla geliyordu.

Sessizdi, tüm dikkati görüntüye farklı bir derinlik bambaşka bir boyut katan binlerce kokudaydı. Sonra tüm o ahenksiz duyuların içinde bir ışık gibi güzel genç kızın eriklerle yoğrulmuş kokusu dimağını doldurdu. Müthiş bir kudretin ellerinde titriyormuşçasına kızın ardına düştü Jean-Baptise.

Sessizdi, tüm dikkati görüntüye farklı bir derinlik bambaşka bir boyut katan binlerce kokudaydı. Sonra tüm o ahenksiz duyuların içinde bir ışık gibi güzel genç kızın eriklerle yoğrulmuş kokusu dimağını doldurdu. Müthiş bir kudretin ellerinde titriyormuşçasına kızın ardına düştü Jean-Baptise. Koku,Roman,Patrick Süskind Koku | Perfume: The Story of a Murderer

“Koku” filmi Alman yazar Patrick Süskind’in yazdığı Das Parfum(Koku)’ün sinemaya uyarlaması. Ancak baştan belirtmeliyim ki bu denli güçlü bir hayalgücü ve tutkulu olay zinciriyle yazılmış bir kitabı sinemaya uyarlamak hiç ama hiç kolay değil.

Biliyorsunuz bir çok büyük edebi eserin sinema uyarlaması ciddi bir felakettir. Bu nedenle yönetmenler bu işe hem bir meydan okuma hem de kendilerini aşma gayretiyle girerler.

Türkçeye “Koku” diye çevrilmesini talihsizlik olarak gördüğüm filmi “Parfüm” olarak düşünmek istiyorum. Böylesi konuya ve aslına daha uygun. İnsanoğlu binlerce yıllık macerasında hayvanlar gibi koklayamadı, gözlerini ve işitmesini hayatta kalma aracı olarak kullandı. Oysa ki hayvan dünyasında koku kimliktir. Akrabaların saptanmasında, av alanını idrarla işaretlemede, avını bulmada ve karşısındakinin duygularını hatta köpeklerde hastalığını bile tespit etmekte kullanıldı. Gündelik hayatta uyuşturucu ve patlayıcıları saptamada da hayvanların koku alma güdüsünden faydalanıyoruz.

Peki düşündük mü hiç, dünyamızda bu kadar ön planda olan koku bir insanda öne çıkarsa ne olur? O insan dünyayı nasıl algılar, nelerin çekimine uyar, feromenlerin etkileri nasıl olur, gözleri kapalıyken neleri görür, ve o insan bir müzisyen gibi kokuların senfonisini yapmak isterse işte asıl o zaman ne olur?

Koku, havada çözülmüş haldeki koku verici moleküllerin verdiği histir. Kokuların çoğu organik bileşikler tarafından oluşsa da hidrojen sülfit ve amonyak gibi inorganik maddeler de kokabilir.

Kokunun etkisi iki basamaklı bir süreçte ele alınabilir. Birincisi Fizyolojik faz; burundaki stimulus bölgesinin reseptörler ile hissetmesi. Ardından Psikolojik faz başlar. Stimuluslar insan beyninin koku almadan sorumlu bölgesi tarafından uyarılır ve çalışması sağlanır. Bu nedenle kokunun objektif ve analitik olarak ölçülmesi imkansızdır.

Koku hissi tamamen kişisel özellikler gösterir; bunun yanında ise kokuya verilen tepki cinsiyet, yaş, sağlık durumu gibi nedenlere başlı olarak değişir. İnsanların kendi vücut kokuları gibi alışık oldukları kokular dışarıdan gelen ve alışık olmadıkları diğer kokulara göre daha az algılanırlar.

Çoğu kimseye göre koku alma süreci bir maddenin içeriği hakkında ufak da olsa bilgi verir. Buna rağmen flavorist ve perfumer ler sadece koklayarak kompleks karışımların içindeki çok ufak miktarda kimyasalları bile ayırdedebilirler. Kaynak: Vikipedi.

Konunun çarpıcılığı bir yana, oyuncuların adanmış karakter davranışları inandırıcılığı çok arttırıyor. Ancak elbette görsel efektlere çok büyük iş düşüyor. Kokuyu anlatan bir filmi ifade için elde müzik ve görsellikten başka bir şey yokken. Yönetmen ve ekibi müthiş bir çalışma çıkarmışlar.

Uzun zamandır bilgisayar kontrollü suni koku üretme cihazları modelleniyor. Yakında sinemalarda konunun geçtiği yere uygun kokuların verilmesi düşünülüyor. Hatta bilgisayar ya da ev sineması için de koku üreteçleri gelecek deniyor. Eğer bunlar gelirse şüphesiz film izlemek ürperten bir gerçeğe dönüşebilir.

Gelelim filme, ben çok şanslıydım. Filmle ilgili önceden tek satır okumadan direkt filmi izledim. Bu izleyiş ilk önce filmin hikaye edilişinin ne kadar doğal, çarpıcı ve izleyiciye yakın olduğunu ve acımasız olduğunu gösterdi. Sırf müşteri çekelim diye konudan ayrılmamışlar. Böyle koku alma yeteneği olan ve sefil bir hayata doğarak adım adım en olağanüstü kokuya doğru yol alan Jean-Bapstise’in öyküsünü bir vahşet olarak izleyemiyorsunuz. Filmi izlerken ürperip tiksindiğiniz anlar da oluyor. Yani film çocuklara göre değil. Ancak hep içinizde bir yer maalesef Jean-Baptiste’i anlıyor. Ve filmin o şok edici sonu – lütfen ne bana sorun ne başka izleyenlere – sadece izleyin. İnanılmaz gerçek bir öyküyü izlediğinize inandırıyor.

Sonra Şeytan’ı ve Melek’i sorguluyorsunuz insan doğasında. Ya da bunların ötesindeki genetik temeli, doğuştan süt emmeyi, ağlamayı, gülmeyi bilen insanın içinde saklı olan düğmeleri ve bu düğmelere basıldığında büyük topluluklara neler yaptırılabileceğini.

Şimdi sana söyleyecek olduklarıma özel bir dikkat göster. Aynı bir müzik eserinde olduğu gibi, parfüm de 4 farklı koku ya da nota içerir… Birbirleriyle olan uyum ve benzerliklerine bakılarak dikkatle seçilirler. Her parfümün üç temel notası vardır. Tepesi, kalbi ve temeli. Hepsi de sonuç olarak 12 notayı oluştururlar. Tepe kısmı, ilk izlemini yaratan kısımdır. Sadece birkaç saniye kalır. Onun hemen arkasından birkaç saat süreyle canlı kalan, parfümün esas teması, kalbi gelir. Sonunda da temelde, birkaç gün sonra bile kalan, parfümün izi vardır. Mısırlılar, gerçekten de özel ve farklı bir parfüm yaratabilmek için fazladan bir nota eklemek gerektiğini düşünürlermiş. Fazladan eklenen bir koku. Diğerlerine eklenip, hepsine baskın gelen bir koku!

Efsaneye göre bir zamanlar Firavun’un mezarında bulunan amfora açıldığında… Binlerce ve binlerce yıl bekledikten sonra ortaya yayılan kokuda öyle büyülü bir güzellik ve öyle yüce bir kudret varmış ki… Tek bir dakika süresince dünya üzerindeki herkes, cennette olduğunu düşünmüş! 12 kokuyu ayırt edilebilmiş ama 13. ve en hayati olanı… Ondan asla emin olunamamış!

Kısacası müthiş bir macera, cinayet, sanat, tarih ve elbette mistizm filmi. Filmi izlemek yetmiyor. Tartışmak nedenleri sorgulamak ve en sonunda mutlaka kitabı edinip okumak isteyeceksiniz.

Filmi izleyecekseniz aşağıdaki fragmanı izlemeyin 🙂 İzlediyseniz güzel bir nostalji olabilir.

Not: filmden yıllar sonra kitabını da okudum. Kitap bazı açılardan çok daha zengindi.

Kaynakça:

Perfume: The Story of a Murderer
http://www.imdb.com/title/tt0396171/

KİTABI SATIN ALMAK İÇİN:

Koku
Patrick Süskind
CAN YAYINLARI

Çeviren: Tevfik Turan
Yayın Yılı: 2007
İthal Kağıt
239 sayfa
13,5×19,5 cm
Ciltli
ISBN:9750707273

Feromenler
http://en.wikipedia.org/wiki/Pheromone



EPOSTA ABONELİĞİ İÇİN

Aşağıdaki formda e-posta adresinizi yazın, gelen e-postaya onay verin.


https://suleymansonmez.substack.com/
E-posta aboneliği için e-posta adresinizi eklemeniz, aşağıdaki konuları anlayıp izin verdiğiniz anlamına gelir.
Lütfen okuyunuz. Temel olarak, siteden (Güneşin Tam İçinde) ve yazardan (Süleyman Sönmez) e-posta bülten almaya izin vermek anlamını taşır. Bu iznin temeli: okunacak yazılar, izlenecek videolar, dinlenecek podcastlar, fotoğraflar, tanıtılacak ürün, kitap, site, uygulama, yapay zeka, eğitim, gezi, teknoloji, anket gibi içerikler ve kampanyalar olabilir. Bültenin içeriğinde, bülten sponsorunun ürün ve hizmetine ait bilgi, link ve banner yer alabilir. Bülten e-posta sistemi substack isimli dünyaca çok bilinen, güvenilir e-posta sistemi tarafından gönderilir. E-postalar yeni bir e-posta dağıtım sistemine geçmek dışında üçüncü şahıs ve şirketlerle paylaşılmaz. İşleyiş gereği yurtiçi ve yurtdışındaki server sistemlerinden hizmet verilebilir. Spam gönderilmez. İstediğiniz noktada, tek adımla her e-postanın en altındaki "Unsubscribe" seçilerek üyelikten çıkılır ve siz tekrar e-posta abonelik formuyla veya bülten sayfasında üye olana dek yeni e-posta almazsınız. İlginiz için teşekkür ederiz.


2 YORUMLAR

  1. Önce kitabını okumuştum sonra filmi izledim her zaman kitaplar daha güzel gelir. Ancak bu filmde gerçekten kitabı birebir hissettim. Malum kesmiş olsalar da yine de çok keyif almıştım.

    Hele son sahne herkes çıplak, resmen nü sanat galerisi gibi gelmişti gözüme.

  2. Bu filmi yeni izledim.
    Tüyler ürperticiydi.
    Kötü olmak, kötü şartlar da yoğrulmakla mı oluyordu?
    Sonra da bir daha düşünmemeyi tercih ettim.

SİZİN DÜŞÜNCENİZ NEDİR?

Yorumunuzu yazınız
İsminizi Yazınız