Gecenin bir yarısı kapınız çalınsa, o kişileri eve alır mısınız? Bir şeylerin ters gittiğini sezdiğinizde, hislerinize mi güvenirsiniz, rasyonel aklınıza mı? Ya hayal gücünüz ve algılarınız elinizdeki az bilgiye dayalıysa ve aslında olan biten bundan çok daha büyükse.
“Dünyayı Ardında Bırak – Leave the World Behind”, ünlü oyuncuları ve güçlü görsel anlatımıyla hakkında konuşulan filmler arasına girdi.
Filmin spoiler olmayacak kısmı şu:
Hali vakti fena olmayan Amerikalı bir ailenin, New York’a çok yakın, ormanlık bir alanda birkaç günlüğüne hayallerinin evini, havuzlu çift katlı lüks bir villayı kiralamalarıyla macera başlıyor. Sam Esmail’in yazıp yönettiği gerilim filminde Julia Roberts, Mahershala Ali, Ethan Hawke, Myha’la ve Kevin Bacon başrollerde.
2000-3000 USD doları kısa bir süreliğine tatil için verince insan iyice rahatlamak ister değil mi? İki çocuklarıyla niyetleri budur. Ama daha ilk günden tuhaf olaylar başlar.
Leave The World Behind | Official Trailer | Netflix
Bundan sonrası spoiler – sürpriz bozan Türkçesi.
Eğer filmi izleyip gelirseniz aşağıdaki yorumları okuyabilir, siz de kendi düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.
Filmin en çarpıcı sahnelerinden birisi, denize – sahile giden aile güneşlenirken, kıyıya doğru gelen petrol tankeri. Şimdi, bu beni çok etkiledi. “Neden?” derseniz, İstanbul’da zamanında bir petrol tankeri patlamıştı. Independenta. Çok küçüktüm. Uzaktan sesi duyduğumu, camların sarsıldığını, kimi evlerde pencerelerin patladığını (o zaman çift cam az bulunurdu) tankerin 27 gün yandığını ve tam bir çevre katliamı yarattıktan sonra çok uzun süre İstanbul Denizi’nde bir hayalet gibi vapurla yanından geçtiğimizi hatırlıyorum. En sonunda geminin kalıntısı çekilip götürüldüğünde, dişinde sıkışıp kalmış yiyecek parçası çıkmış gibi rahatlamıştı insanlar.
İşte filmde tanker tehlikeli şekilde yaklaşırken bile dünyadaki düzene gereğinden fazla güvenen o eğitimli rasyonel aklın, “canım bir bildikleri vardır, yakında liman vardır” demesi sinir bozucu. Çünkü içimizde bizi hayatta tutan milyonlarca yıllık canlılara özgü o “kaç ya da savaş” refleksini bile bastıran saçma bir uykulu hal.
VAHŞİ DOĞADA YAŞAMAYI UNUTMAK
Bu halin, modern dediğimiz toplumlarda yaşayan insanlarda daha çok görüldüğünü iyice anlamaya başladık. Dünya ve içindeki sisteme çok güveniyoruz. Trafik kurallarına, yasalara, kameraların bizi hep gözetlemesine, tek telefonla gelecek ambulansa, uygarlığın bugünkü konforuna çok güveniyoruz. Kendi başımıza bir ormanda yürümeyi bilmiyoruz. Paçalarımızı botun içine sokmamız gerektiğini, temel tehlikeleri, avlanmayı bilmiyoruz. Elektrik üretmeyi bilmiyoruz. Antibiyotik biterse, hangi ağaçtan elde edeceğimizi bilmiyoruz. Kanayan yarayı dağlamayı, atalarımızın neredeyse hepsinin bildiği, iz sürmeyi, saklanmayı, hayatta kalma becerilerini bilmiyoruz.
En kötüsü, bunları bilmediğimizi fark ettiğimiz an içimizde korku büyüyor. Korku; ölme korkusu olunca, normalde önce dinleyip sonra harekete geçecekken o uygar maskemiz düşüyor ve beklenmeyecek derecede vahşi tepkilerle kendimizi ve ailemizi savunmaya karar veriyoruz. İşler hemen, “ya sen, ya o hayatta kalacak” seçimine geliyor.
Bu yüzyılın bizden aldığı bu, şehirler ve teknoloji olmadan yaşamayı unuttuk. Film, ustaca, önce insanlar arasındaki güven duygusunun kırılganlığını ve tehditleri aynı anda karşımıza getiriyor. Ardından devlete duyduğumuz inancı sarsıyor. Bizi savunmasız, korunmasız bir alanda, en zararsız bildiğimiz ceylan, geyik sürüsü karşısında bile aciz, ilkel insandan daha zavallı bir konuma getiriyor.
Öldürmeyi unutmuş olmak da bunun bir parçası. Korkunç olan şu ki; doğa bizim kurgumuz gibi çalışmıyor. Sürekli hayvanlar birbirini yiyor, otçul hayvanlar da bitkileri. Yemek marketlerde yetişmiyor. Daha en baştan, “uygarlık olmazsa ne yaparız?” sorusu karşımıza geliyor.
Film bunu kıyamet sığınağında saklanmış yüzlerce konserve ve hidroponik tarımla yetişen bitkilerle çözülecek bir mesele olarak sunuyor. Bir süreliğine evet. Ama uzun vadede on binlerce yıllık tarım toplumuna dönüş mecburi.
Bir de filmdeki çok konuşulan Tesla arabalara bakalım. Konuya göre ismi konulmamış düşman o denli zekidir ki, en düşük maliyetle bir ülkeyi kaosa sürükleyecek planı devreye sokar. Bu planda sistem çökecek ve halk kendi kendisine karşı düşman olacaktır.
Halkın korktuğu olası düşman ülkenin dilinde, kırmızı kağıtlar dağıtan otomatik dronelar panik yaratır. Kimine göre Arapça kimine göre Korece. Ama İranlıların Arap değil Pers kökenli olduklarını bile bilmeyen halk için bu yeterlidir. (Yazı Arapça değil Farsça olmalıdır düşman İran ise ama bunu anlamalarını kimse beklemez.)
Daha akıllı komşular içinse düşman Ruslardır, elçilerini, ateşelerini geri çekmeleri zaten o ülkede bir şey olacağının sembolüdür.
TESLA
Tesla arabalar ise ismi konulmamış bu iç ya da dış düşmanın ana yollardaki hareketi imkansız hale getirmek için kullandığı şişe mantarıdır. Arabalar otonom sürüş ile birbirine çarptırılarak yolu kapatırlar. Artık diğer araçlar hiçbir yere gidemez. Lojistik yeteneği biten bir ülkenin kaynakları birbirinden kopuk hale gelir.
RUN JULIA ROBERTS RUNNNNN
Leave the World Behind is now on Netflix. pic.twitter.com/0C1WgAmLpf
— Netflix (@netflix) December 8, 2023
Julia Roberts olayı anladığında arabaların çarpma rotasından arabasıyla kaçıyor. O sahnede etkili olması için gerçek Tesla otomobillerin de çarptırıldığı sadece CGI eseri olmadığı söyleniyor. Şimdi burası biraz politik: yapımcılar Obama ailesi olunca ve film Tesla arabaları güvensiz gösterince, bir süredir Tesla ile ismi birleşik olan Elon Musk’ın X(Twitter) söylemleri, büyük güçlere kafa tutması, reklam ile tehditlere küfür etmesi akla geliyor. Film Elon Musk’a da bir mesaj.
Elon mesajı alıyor ve ustaca konuyu değiştiriyor. İşin ilginci bu mesajlardan kısa süre sonra Otopilot kontrolü de yapıldı ki sanırım kullanıcılara güven tazelemek için.
Filmi dün izledim. Dünyayı ardında bırak. Güzeldi. Ayrıca bir yazı yazarım. Ama Elon gerçek bir tüccar. Adam en kötü senaryoyu bile fırsata çeviriyor
Filmde Tesla'lar hacklenip çarpıştırılıyor. Elon, Mad Max dünyasında, güneş panelleri ile şarj edip kullanabileceğimiz tek aracın… https://t.co/xnhMBg3bUl— Süleyman Sönmez (@ssonmez) December 9, 2023
Uyduların ve GPS sistemin arızalanması ise en sinir bozucu durumlardan birisi. Bir zamanlar arabalarda basılı ve çarşaf gibi haritalar olurdu. Katlanıp katlanıp torpido gözünde saklanan bu haritalar ne kadar önemliymiş. GPS uyduları çalışmayınca ne Yandex, ne Apple, ne Google haritalar çalışmıyor. Rota oluşturmak, bulunduğunuz yeri anlamak imkansızlaşıyor. Uzun mesafeler giderken alıştığımız bu konfor olmadan geriye sadece yol tabelaları kalıyor.
GH SCOTT (Mahershala Ali) filmde iyi eğitimli, kendi evinde bile bodrumda kalacak kadar konuklarını düşünen empatisi yüksek, beyazların dünyasında saygı görmek için kültürel gücü edinmiş, plakları, müziği, şarap zevki, iyi giyimi, parasal gücüyle yer bulmasına karşın her çeşit ırkçılığın farkında olan, teknolojik gelişmelere, siyasi ajandalara son derece hakim, mali analist bir birey.
Her adımda hızlıca görüyor, karar veriyor, gerektiğinde sertleşebiliyor ama çoğunlukla iyi denebilecek yapısıyla Amanda’nın ön yargılarının tam karşısındaki teraziyi dengeliyor.
Filmin açığa kavuşturamadığı olay: parazit ses. Bu denli güçlü bir ses kaynağı nerede olmalı. Büyük bir fırtınada şimşek çaktığında çıkan sesin bile ulaştığı mesafeyi gereken süreyi ve ortaya çıkan enerjiyi düşünün. Belli bir orman alanında etkili olacak frekansta sesi ne oluşturabilir? Böyle bakınca, zaman zaman, “Bu uzaylıların işi mi?” diye sordum kendime. Ama hipersonik ses silahları üzerinde çalışan ordular ve teknolojiler de var.
Filmde en dikkat çeken içgüdüyse “diğer insanlara doğru gitme isteği”. Bir afet yaşandığı belli, şehirde kaosun olduğu, kıt kaynaklar yüzünden herkesin belki birbirini öldürdüğü.
Ama güvenli, suyu, elektriği olan evde kalıp beklemek yerine yola çıkmak daha cazip geliyor. Oysa şehirdekiler o evde olmak için neler vermezdi değil mi?
Sam Esmail’in izlediğim ilk yapımı bu değil. Mr. Robot çok zorlu bir diziydi ve bir inceleme yazısı yazmıştım. https://www.gunesintamicinde.com/mr-robot-ve-f-society/
IRKÇILIK, ÖTEKİ OLMAK VE KABİLE İÇGÜDÜLERİ
Koca rolündeki Clay, İspanyolca konuşan ve yardım isteyen kadını arabasına almadı değil mi? İngilizce konuşup zengin, üst sınıftan görünse arabasına alır mıydı? Bal gibi alırdı. Başka dilde konuşan, o ikinci sınıf topluluğun ne kadar tehlikeli olabileceği artık beyaz insanın aklına bin kere kazındı. O sırada ne diyordu? Ona ormandan çıkan yaklaşık 50 geyik ve gökyüzünde bir askeri uçak gördüğünü ve ayrıca kimyasal bir saldırıyla karşı karşıya olup olmadıklarını sordu. Clay kadını anlamak için neden Google Translate gibi bir araç kullanmadı. Internet yoktu. Küçük ipucu çeviri araçlarını internet bağlantısı olmadan kullanmak için dil dosyalarını indirebiliyorsunuz. İngilizce, Almanca, Fransızca, Arapça, Rusça, Türkçe dilleri indirin telefonunuzda dursun.
Kapıda iki siyahi insanı gördüklerinde şık giysileri, pahalı arabaları, kültürlü konuşmaları olmasa, sadece “tırnak içinde – serseri zenciler” kapılarını çalmış olacaktı ve onları içeri almayacaklardı. İstedikleri kadar evin sahibi olduklarını söylesinler değil mi?
Bu tavrı, en başından hassas radarlarıyla yakalayan Ruth babasının alttan alışına, ikna çalışmalarına ve kiracılarının üsttenci güvensiz konuşmalarına ırkçılığın neden olduğunu biliyor. Ustaca, içki muhabbetleriyle adamı analiz edip gözlemlerini babasıyla paylaşıyor ki her kelimesi doğru. Akademik kimlik sadece bir üst kimlik. Altı ortalama bir WASP gibi.
İşte Clay, çaresiz kadını arabasına almazken, siyahi kiracı adamın GK, ona destek olması, oğluna komşudan ilaç alabilmek için silah çekmesi, tüfeğin karşısında ölümü göze alması çok normal geliyor. Ama aynı durumda siyahi adamın kızı hasta olsa, Clay bir beyaz olarak silah çekip o ilacı almak için aynı mücadeleyi verir miydi? Siz de tahmin edersiniz ki, şu an için vermezdi. Ama kıyamete uğradıklarını ve artık iki ailenin bir klan olduğunu, hayatlarının birbirine bağlı olduğunu anladıklarında ırkçılık bitecek, insanlığın en ilkel topluluk formu, güçlü kabile ruhu geriye gelecek.
İşte böylece ırkcılığın; biyolojik türcülük, doğada alan mücadelesi, kaynaklar için öteki türle ölümüne mücadele anlamına geldik. Kısacası, hayvanlar aleminden bir kalıntı. İnsanlık olarak bir an önce aşmamız gereken bir kalıntı.
FİLMİN SONU HAKKINDA
İki çeşit izleyici vardır: sonuç odaklı ve yolculuk odaklı.
Arkadaşlar filmin sonuyla ilgili eleştirileri okuyorum. Bu filmin sonundan daha ne bekliyorsunuz? Şu mu? “Sonra hep beraber mutlu mutlu Kıyamet Sığınağı’nda yaşadılar” mı? Zaten öneriye uyup iki babanın arabayla o eve gideceğini biliyoruz. Küçük kızı bulacaklar sonra eve dönecekler kadınları alıp kıyamet sığınağına dönecekler. Ara sıra çevreyi kolaçan edecekler. Şehirden gelen daha bıçkın tipleri gördükçe ve onlarla savaştıkça o yeni ev iyice kaleye dönecek, macera ilerledikçe içlerinden biri ikisi yaralanacak, ölecek veya birileri onlara katılacak.
Bunun gibi bin tane film izlediniz.
Filmin bitişi mükemmel. Teknolojinin apokolaptik sonunda elde DVD’ler kalır. Yazıcıdan bastırılmış fotoğraflar, baskı kitaplar kalır. Onlar da sadece eskiyip bozulana dek.
Bütün bunlar olmadan önce sevdiğiniz dizinin (Friends ya da bir başkası) sonunu izlemek ve bir soluk almak insan ruhuna iyi gelir. Bir yerde; gerçekten kaçmak bile olsa, dondurma yiyip sahile bakmak kadar iyi gelir.
Oyuncu Kadrosu
Julia Roberts (Amanda)
Mahershala Ali (GH, Ev sahibi adam)
Ethan Hawke (Koca, Clay)
Myha’la Herrold (Ruth, Ev sahibi kız)
Kevin Bacon (Danny, komşu)
Farrah Mackenzie (Rose Sandford, küçük kız)
Charlie Evans (Archie Sandford, genç oğul)
Kamera arkası görüntüleri ve daha fazla bilgi için Tudum.com’u ziyaret edin.
https://www.netflix.com/tudum/articles/leave-the-world-behind-release-date-photos
IMDB:
https://www.imdb.com/title/tt12747748/
Dünyayı Geride Bırakın, Rumaan Alam’ın en çok satan, Ulusal Kitap Ödüllü 2020 romanından alınmıştır
Filmin müthiş görüntü açıları, efektleri ve her biri birbirinden güçlü oyunculuklar.
Yabanıl ve elle tutulur bir gelecek kaygısıyla ağızda kalan demir tadı…” ssonmez
EPOSTA ABONELİĞİ İÇİN
Aşağıdaki formda e-posta adresinizi yazın, gelen e-postaya onay verin.E-posta aboneliği için e-posta adresinizi eklemeniz, aşağıdaki konuları anlayıp izin verdiğiniz anlamına gelir.
Lütfen okuyunuz. Temel olarak, siteden (Güneşin Tam İçinde) ve yazardan (Süleyman Sönmez) e-posta bülten almaya izin vermek anlamını taşır. Bu iznin temeli: okunacak yazılar, izlenecek videolar, dinlenecek podcastlar, fotoğraflar, tanıtılacak ürün, kitap, site, uygulama, yapay zeka, eğitim, gezi, teknoloji, anket gibi içerikler ve kampanyalar olabilir. Bültenin içeriğinde, bülten sponsorunun ürün ve hizmetine ait bilgi, link ve banner yer alabilir. Bülten e-posta sistemi substack isimli dünyaca çok bilinen, güvenilir e-posta sistemi tarafından gönderilir. E-postalar yeni bir e-posta dağıtım sistemine geçmek dışında üçüncü şahıs ve şirketlerle paylaşılmaz. İşleyiş gereği yurtiçi ve yurtdışındaki server sistemlerinden hizmet verilebilir. Spam gönderilmez. İstediğiniz noktada, tek adımla her e-postanın en altındaki "Unsubscribe" seçilerek üyelikten çıkılır ve siz tekrar e-posta abonelik formuyla veya bülten sayfasında üye olana dek yeni e-posta almazsınız. İlginiz için teşekkür ederiz.