Derin çok derin bir sessizlik hakimdi. Büyük Ada’daki köşkün ağır kadife perdeleri ve yüksek tavanı zamanda yolculuk yapıp 1800’lerden kalma bir eve geldiğimi düşündürmüştü. Bahçenin ağaçları yumuşak bir ezgiyle fısıldıyor, küçük fıskiyelerden akan suyun ılık yumuşak sesi bizi sarıyordu. Kadın eliyle camdan dışarısını işaret etti. “Oda… Oradaki misafir köşkünde.” Elimi cebime atıp anlaştığımız miktarı koyduğum zarfı uzattım. Başını salladı. “Her ihtimale karşı bir doktor köşkte olacak merak etmeyin” dedi. Gülümsedim. Ölsem de artık umursamazdım. Uyku Odası’nı keşfetmiştim.
Görsel: timlam18 | Creative Commons Lisansı ile kullanılmıştır.
Misafir köşkünün giriş kapısında metal kapıyı çevreleyen ahşabın kokusu burnuma doldu. Kapının üstünde Bizans’ın en iyi sanatçılarının dokuduğu müthiş öyküyü görüyordum. Konstantin’in rüyası… Müthiş bir sanatçılıktı. Bunca yıl sadece bu kapının bile keşfedilmemesi mucize gibiydi. Ama bu sırrı gizlemek ister gibi uzun boyunlarını sallayan çamların gölgesi kokularını üstüme yağdırıyordu.
Rüzgar usul usul elimi çevreledi. Kapıyı ittim. Beklediğim gibi içerisi zifiri karanlıktı. Efsanede anlatıldığı gibi kapının sağında bir meşale duruyordu. Çakmağımı çakıp onu tutuşturdum. Alevin gölgelediği duvarlarda kimseye anlatmamın mümkün olmayacağı tuhaf geometrik desenler oluştu. Bir sanat kürsüsü profesörü bu tekrarsız yineleme kurallarıyla oluşan örüntüyü görmek için sağ elini verebilirdi. Bu süslemelerin yanında Escher‘in metamorfoz bezemeleri çocuk oyuncağı kalıyordu.
İleri doğru gittim. Perdeler kapalıydı. Rüzgar estikçe çatıdan hafif bir gıcırdama sesi geliyordu. Dış kapıyı kapattım. Artık sadece soluğumun sesi kulaklarıma doluyordu. Bir süre durup atmosferi izledim. Karanlıklarda renkli noktalar uçuşuyordu. Gözlerim karanlığa alışıyordu. Burada tam bu noktada kimler durmamıştı ki, Konstantin, Fatih Sultan Mehmet, Orhan Veli, Ekim Bey, Gurdjieff sayısız olağanüstü insan.
Sonra sabrımın sonuna geldiğimi hissettim. Ömrümü vakfettiğim arayışımın sonuydu burası. Şömineye ilerledim. İçine eğilip iç duvarındaki bir kolu ittim. Şömine iç duvarı geri çekildi. Kısa ama boğucu dar bir koridorda süründüm. Aniden ellerim güçsüzleşti. Yaşlanıyordum. Derimde lekeler çıkıyordu. Aman Allahım. Geri adım attıkça tekrar gençleştiğimi hissettim. Bir kaç sn durdum. Ama geri dönemezdim sonunda ölecek olsam bile duramazdım. İleri yürümeye devam ettim.
Diğer tarafa ulaştığımda ani bir his yüzüme çarptı. Sanki bir düşten uyanmıştım. Dünya daha net daha sessizdi. Kendimi müthiş bir enerjiyle taşı sıksam suyunu çıkaracak gibi hissettim. Sonra acaip bir dürtüyle ardıma baktım ve yerde yatan bedenimi gördüm. Girişin hemen bitişinde serilip kalmıştı.
Paniğe kapılmadım ama çok şaşırdım. Orada yerdeydim. Düzgün şekilde nefes alıp veriyordum. Gözlerim kapalıydı. O geçit. Evet geçitten çıkar çıkmaz bayılmış ya da uyuya kalmış olmalıydım. Rüya bedenimle odayı süzdüm. Bir ayna bir yazı ve kubbe şeklinde bir tavan.
Duvardaki yazıya doğru süzülerek yürüdüm.
“Ey rüya gören!” diyordu. Aslında yazı Bizansçaydı Arapçaydı Osmanlıcaydı Farsçaydı Fransızcaydı dünyanın tüm dillerindeydi. Ama benim için Türkçeydi. Okuyanın bilincine göre değiştiğini sezdim.
Okumaya devam ettim. “Bu oda, toprak ananın koynunda kutsal bir mekandır. Bu mekana ancak dünya elbiseni çıkarıp girebilirsin. Ve öyle de oldu”
“Dünya elbisem.” Ardıma baktım tekrar, mışıl mışıl uyuyordu(m).
Tekrar okudum. “Rüya bedenin, canınla, dünyayı ve alemleri gezebilirsin. Sormak istediklerini Hayat kitabından öğrenebilirsin. Ama unutma ki bu öğrendiklerinin ancak taşıyabileceğini dünya aklına aktarabileceksin. Zaman içinse endişelenme. Buradaki zaman farklı akıyor. Kendini tanımak için sana verilen bu fırsatı benliğin ve dünya arzuların için harcama…”
Böylece hayatım boyunca sormak ve görmek istediklerimin heyecanı ile gülümsedim. Rüya Odası’nı bu sefer bulmuştum. Bundan sonra olanları anlatmam mümkün değildi.
Süleyman Sönmez – Temmuz 2009 Tüm Hakları saklıdır. İzin alınmadan kullanılamaz.
Hikaye tamamen kurgusaldır. Hikayedeki kişi isimleri ve yerler hayalgücüne dayalıdır. Gerçek kişi ve yerlerle ilgisi yoktur.
Görsel: h.koppdelaney | Creative Commons Lisansı ile kullanılmıştır.
EPOSTA ABONELİĞİ İÇİN
Aşağıdaki formda e-posta adresinizi yazın, gelen e-postaya onay verin.E-posta aboneliği için e-posta adresinizi eklemeniz, aşağıdaki konuları anlayıp izin verdiğiniz anlamına gelir.
Lütfen okuyunuz. Temel olarak, siteden (Güneşin Tam İçinde) ve yazardan (Süleyman Sönmez) e-posta bülten almaya izin vermek anlamını taşır. Bu iznin temeli: okunacak yazılar, izlenecek videolar, dinlenecek podcastlar, fotoğraflar, tanıtılacak ürün, kitap, site, uygulama, yapay zeka, eğitim, gezi, teknoloji, anket gibi içerikler ve kampanyalar olabilir. Bültenin içeriğinde, bülten sponsorunun ürün ve hizmetine ait bilgi, link ve banner yer alabilir. Bülten e-posta sistemi substack isimli dünyaca çok bilinen, güvenilir e-posta sistemi tarafından gönderilir. E-postalar yeni bir e-posta dağıtım sistemine geçmek dışında üçüncü şahıs ve şirketlerle paylaşılmaz. İşleyiş gereği yurtiçi ve yurtdışındaki server sistemlerinden hizmet verilebilir. Spam gönderilmez. İstediğiniz noktada, tek adımla her e-postanın en altındaki "Unsubscribe" seçilerek üyelikten çıkılır ve siz tekrar e-posta abonelik formuyla veya bülten sayfasında üye olana dek yeni e-posta almazsınız. İlginiz için teşekkür ederiz.
Hocam, hayal gücüne ve klavyene sağlık. Güzel bir yazı ile güne merhaba dedik sayende 😉
Uyku odasının koordinatlarını alabilir miyim 🙂
çok güzel olmuş elinize sağlık hocam yazılarınızın devamını dilerim çok beğenerek okuyorum arkadaşlarımada tavsiye ediyom
çok güzel olmus ellerinize saglık severek okudum