Altın Kitaplar, tam sayfa ilanlarla gazetelerin eklerinde duyurdu. Efsane sona erdi. Çok ama çok uzun bir seriydi. Kendimi bildim bileli oluyorum ve hayranlık duyuyorum. Stephen King ne yazarıdır? Korku değil mi? Unutun! O bir efsane yazarı, o birr, western ustası, o birrrr, mistik, o birrrrr bilim kurgu dünya hayal edicisi ve korkarım belki de medyum 🙂
Bu seriyi sıra dışı yapan da bu, çorba olmadan gerçek hayat gibi çok şeyi içeriyor. Nasıl hayatınız tek bir temel öğe üzerinden gitmiyor, birçok soluk, bir çok renkle besleniyorsa kitapta öyle.
Neyi anlatıyor? Efsanevi silahşör Roland, kayıp giden ve zaman mekan yapısı bozulmuş evreninde Kara Kule’yi aramaktadır. Tüm evrenlerin merkezindeki sırların sırrını. Yolda kimi zaman silah arkadaşları ile kimi zaman yalnız Ka’nın çizdiği yolu ve Işın’ı takip etmektedir. Yolu onu çeşitli zamanlara, insanlara götürecek ve aslında bir gülün kalbi olan Kara Kule sevdasında yüksek teknoloji, boyutkapıları, New York mafyası, 1960’ların 80’lerin Amerikası birleşecek olağanüstü ambianslar kalacaktır dimağınızda. Bu diziye bir yazar olarak çok büyük hayranlık duyuyorum. Neredeyse gerçek, öylesine detaylı ve tutarlı.
“Öyleyse git Silahşör, ama bil ki bundan başka dünyalar da var. / go then, there are other worlds than these.”
Serideki Ka-Tet’in her bir üyesi sıkı arkadaşlarım. Karakterleri var ve onları tanıyorum. Onlarda neredeyse gerçekler. Bu kadar sözün üstüne başlayın derim seriye. Yüzyılın en iyi kitaplarından birini okumaya başlayacaksınız.
Kara Kule Serisi
Kara Kule 1 – Silahşor
Kara Kule 2 – Üç’ün Çekilişi
Kara Kule 3 – Çorak Topraklar
Kara Kule 4 – Büyücü Ve Cam Küre
Kara Kule 5 – Calla’nın Kurtları
Kara Kule 6 – Susannah’nın Şarkısı
Kara Kule 7 – Kule
Kaynakça:
http://www.altinkitaplar.com.tr/haberler.asp?hid=15
http://www.karakule.com/
http://www.thedarktower.net/
http://www.stephenking.com/DarkTower/
Ekşi Sözlük:
https://eksisozluk.com/the-dark-tower–156387
https://eksisozluk.com/kara-kule–32711
“childe roland kara kule’ye geldi”
i.
her sözünün yalan olduğuydu ilk düşüncem,
o kır saçlı ve gözü, yalanının gözlerim üzerindeki
etkisini beğenmeyerek habisçe bakan sakatın
ve o neşeyi gizlemekte nadiren başarılı dudakları
her yeni kurbanla gerilip bükülürdü.
ii.
başka ne için hazırlanmış olmalı, asasıyla?
yalanlarıyla pusuya yatmak, ona burada rastlayan
ve yolu soran tüm yolcuları tuzağa düşürmekten başka?
o kafatası gülüşünün neye yol açacağını, mezar kitabemin
üzerinde ne yazacağını tahmin ettim bu tozlu yolda.
iii.
onun nasihatiyle, herkesin kara kule’yi sakladığına
hemfikir olduğu o uğursuz toprağa
dönersem sırtımı. ama boyun eğerek
gsterdiği yöne döndüm, ne gurur ne de
sonda canlanan umut önceden haber verebilirdi
bazı sonlarla gelen mutluluğu.
iv.
yıllar süren arayışımın, bütün dünyayı
dolaşmamın sonunda ortaya çıkardığı umudum
başarının getireceği o ele avuca soğmaz neşeyle
baş edecek kadar güçlü olmayan bir hayalete döndü
kavramakta başarısız olan kalbimin
coşkulu sıçrayışını engellemeye çalıştım.
v.
ölüm döşeğindeki çok hasta bir adam
ölmüş gibi görünür ve gözyaşlarının başlayıp
bitişini hisseder ve her bir dostuna veda eder
birinin diğerine git dediğini duyar, dışarıda
özgürce nefes alsın diye, (“her şey bittiğine göre,” der,
“hem inen darbeyi yas tutmak telafi edemez.”)
vi.
biri diğer mezarların yanında buna yetecek kadar
yer olduğunu tartışır ve cesedi bayraklar, şallar ve
şiirlerle, özenle taşıyacakları gün gelip çatar
ve adam yine de her şeyi duyar ama kalıp da
istemez böylesi bir sevhiyi utandırmak.
vii.
bu yüzden, bu yolculukta çok acı çektim
başarısızlık kehanetlerinin söylenip yazıldığını
“çete” arasında pek çok kez duydum
kara kule’nin arayışının adımlarına yön verdiği
şövalyelerden -onlar gibi başaramamak
en doğrusu gibiydi- biri olmaya uygun muydum?
viii.
böylece umutsuzluk kadar sessizce sırt çevirdim.
yoldan ayrılan patikayı gösteren nefret dolu sakata
pek kasvetli geçmişti bütün gün ve loşlaştı
sonu yaklaşırken. yine de düzlüğün başı boş olanı
yakalamadığını görmek için
sert, kızıl bir bakış fırlattı.
ix.
hedef için! kendimi düzlükte bulduğum
bir iki adımdan sonra duraksayıp
baktım arkama güvenli yol üzerinden
son bir kez ve gördüm yok olmuştu; her yer gri düzlük:
ufuk çizgisine dek uzanan bir boşluk
yola devam edebilirim, kalmadı yapacak şey.
x.
gittim böylece. galiba daha önce
böylesine açlık çekmiş, alçak bir doğa görmemiştim.
çiçekler bile bitmiyordu, bırak bir sedir korusunu!
ama karamuk, sütleğen kendi kanunlarınca
üreyebilirler şaşırmasın kimse
bir tohum, olabilir bir define sandığı.
xi.
hayır! yoksulluk, tembellik ve hoşnutsuzluk
tuhaf bir biçimde oluşturmuştu toprağı. “gör
veya kapa gözlerini,” dedi tabiat huysuzca
“hünerle ilgisi yok, elimden gelmiyor bir şey:
son hüküm’ün ateşi sağaltmalı bu yeri
yakmalı topraklarını ve özgür bırakmalı mahkûmlarımı.”
xii.
saçaklanmış bir diken sapı
arkadaşlarından daha yukarı uzunarısa, kafası koparılır.
yoksa sert otlar ksıkanırlar. labadanın
sert ve kara yapraklarını, bütün yeşerme
umutlarını kıracak kadar ezen
onları delip yırtan nedir? bir hayvan
yine hayvanca bir niyetle yürümek ister
ve onları ezerek öldürür.
xiii.
çimlere gelince, cüzzamlı deri üzerindeki saç gibi
yavaşça uzarlardı; kanla yoğurulmuş görünen
çamırda biten incecik, kuru yapraklar.
bir sıska kör at, her kemiği sayılan
oraya gelmiş, aptalca duruyordu
yaşlanınca atılmış şeytanın ahırından!
xiv.
canlı mı? bir deri bir kemik hali
kızıl, etsiz, incecik boynu ve pas rengi
yelesinin altındaki perdeli gözleriyle ölü gibiydi;
böylesi iğrençlik böyle bir elemle nadiren
bulunurdu bir arada; hiç bir hayvandan nefret etmemiştim bunca
büyük bir kötülük yapmış olmalıydı katlanmak için bu acıya.
xv.
kapadım gözlerimi ve onları kalbime taşıdım.
bir adamın dövüşmeden önce şarap içmesi gibi
eski, mutlu günlerden bir esinti istedim.
doğru yapabilmek için burada üzerime düşeni.
önce bu, ardından dövüş, askerin sanatı:
eski günlerden bir tat, herşeyi doğru kılar.
xvi.
o değil! cuthbert’ün altın sarısı
kıvırcık bukleler altında kızaran yüzünü hayal ettim.
sevgili dost, beni yerimde tutmak için kolunu
hep yaptığı gibi benimkine doladığını
neredeyse hissettim. yazık, bir gecelik utanç!
yeni ateşi kalbimi terk edip buz gibi bıraktı.
xvii.
giles, onurun ruhu, duruyor orada
on yıl önce şövalye olduğu günü gibi dürüst,
hangi cesur adam onun cesaret ettiğine cesaret edebilir
iyi -ama sahne yükselir- pöh! hangi celladın elleri
iğneler göğsüne bir parşömen? kendi yoldaşları
okur onu. zavallı hain, üzerine tükürülüp lanetlenen!
xviii.
öyle bir geçmişe yeğdir bugün:
o yüzden döndüm tekrar kararan yoluma!
hiç ses yok, bir boşluk hâkim göz alabildiğine.
gece gönderecek mi bir baykuş veya yarasa?
diye sordum: o korkunç düzlükte bir şey
düşüncelerimi tutuklayıp akışlarını değiştirmeye çalışınca.
xix.
küçük bir nehir kesti yolumu aniden
bir yılan gibi beklenmedik anda çıkarak karşıma.
kasvete uygun tembel dalgaları yok;
köpürerek akıp geçen bir banyo adeta
iblisin parlayan toynağı için, kara girdabının
gazabının köpürerek tükürülmesiyle doğan.
xx.
ne kadar önemsiz, bir o kadar da kinci! çalı gibi, kavruk
akçaağaçlar yol boyunca önünde diz çökmüş;
kurumuş söğütler dilsiz bir umutsuzluk
ve ölüme meyilli bir kalabalıkla eğilmiş baş aşağı:
hepsini mahveden işte bu nehir
akan her ne ise bir nebze bile yılmıyor.
xxi.
karşıya geçerken sularından… iyi azizler, nasıl da korktum
ayağımı ölü bir adamın yanağına basmaktan
veya sığlıkları bulmak için sapladığım mızrağımın
saçına veya sakalına dolanmasından!
bir su sıçanıydı belki mızrağımı sapladığım
ama uh! sesi farksızdı bir bebek çığlığından.
xxii.
karşı yakaya geçtiğimde nasıl da memnundum
daha güzel topraklar umuduyla. beyhudeymiş ümit!
kimdi mücadele edenler, hangi savaşın içindeydiler
kimin vahşi çiğneyişi soğuk toprağı
çamura çevirmişti? zehirli bir tanktaki kurbağalar
veya kızgın, demir bir kafesteki vahşi kediler…
xxiii.
savaş ovada olup bitmişti mutlaka, ne tıkmıştı onları
buraya, seçilecek onca düzlük varken?
bu korkunç kafese giden ayak izi yoktu,
çıkan da görünmüyordu. şüphesiz beyinler
çılgın içkilerde bulanmıştı, türklerin eğlence için
kışkırttığı kadırga köleleri gibi, hristyanlara karşı yahudiler.
xxiv.
ve dahası -iki yüz metre ötede- işte, orada!
hangi kötü gaye için o makine, o tekerlek
ya da fren, tekerlek değil, insanların bedenini
ipek gibi yarmaya uygun o tırpan?
tüm havasıyla, farkında olmayan toprak üzerinde
veya paslı dişlerini keskinleştirmek için getirilmiş olan.
xxv.
sonra ağaçlar belirdi toprak üzerinde, önce bir orman
sonra bir bataklık görünüşe göre ve şimdi de sadece
umutsuz, işi bitmiş bir toprak parçası; (bir budala böyle bulur neşeyi,
bir şey uydurup sonra bozar ruh hali değişip
terk edene kadar!) batak, balçık, moloz, kum
ve kapkara, çıplak yokluk yolunda.
xxvi.
şimdi yaralar iltihaplanıyor, gri ve sert,
toprağın verimsizliğinin yosuna veya çıbana benzer
maddelere döndüğü yerlerde;
sonra felçli meşe geldi, kenarlarından ayrılan eğri büğrü,
ölüme doğru açılan bir ağza benzeyen içindeki yarık
geri çekilirken öldü.
xxvii.
ve sondan olabildiğince uzakta!
uzakta akşamdan başka hiçbir şey yok, adımımı
daha ileri atabileceğim hiçbir şey yok! bu düşünceyle
cehennem zebanisinin göğsündeki dostu, koca bir kara kuş
geçti süzülürcesine, şapkama değen ejder kanatlarını
açarak, belki oydu aradığım yol gösterici.
xxviii.
yukarı bakınca her nasılsa fark ettim
alacakaranlığa rağmen düzlüğün sonunda
dağlara ulaştığını, çalınıp görüş alanına girmiş
çirkin tepeler ve yığınları şereflendirecek böylesi bir isimle.
bu yüzden beni nasıl da şaşırttılar… çöz bunu!
onları aşmak kolay görünmüyordu.
xxix.
yine de kötü, haince numarayı
hayal meyal hatırlar gibiyim, tanrı bilir ne zaman
belki kötü bir rüyada başıma gelen. burada son buldu,
sonra kendi yolunda ilerledi. tam bir kez daha
pes etmek üzereyken bir tuzağın kapanması gibi
bir ses oldu, içindesin mağaranın.
xxx.
yakarcasına geldi hepsini birden,
burasıydı işte! sağdaki o tepeler bir kavgada
boynuz boynuza birbirine kenetlenmiş boğalar gibi;
ve solda çıplak, yükselen bir dağ… ahmak,
bunak, uyukluyor şu anda,
bu manzara için yolculukla geçirilmiş bir ömürden sonra!
xxxi.
ortada kule’nin kendisinden başka ne olabilir?
bir budalanın yüreği gibi kör, yuvarlak, alçak,
kahverengi taşlardan inşa edilen, tüm dünyada
bir benzeri daha olmayan kule. fırtınanın alaycı cini
ancak tahtalar kırılmaya başladığında
denizciye işaret eder çarptığı, görünmez kayayı.
xxxii.
görmemek mi? belki gecedir sebep? gün,
geri gel bunun için! terk etmeden önce
ölmekte olan günbatımı bir yarıktan parladı:
tepeler, avlarını daha iyi görebilmek için
çenelerini ellerine dayayıp yatan ava çıkmış devler gibiydi,
“şimdi bıçağı sapla ve sonunu getir yaratığın!”
xxxiii.
duymamak mı? oysa gürültü her yerdeydi! bir çanın sesi gibi
giderek artarak yükseliyordu. kayıp serüvencilerin, yoldaşlarımın
isimleri kulaklarımda. ne kadar güçlü ve ne kadar cesur
ne kadar şanslı ama her biri eskide kaldı
kayboldu, kayboldu! bir dakika elem dolu yılların kara habercisi oldu.
xxxiv.
orada durdular, tepe eteklerinde sıralanıp
sonumu görmek için buluşup bir başka resim için
yaşayan bir çerçeve! alev perdesinin arasında
hepsini gördüm hepsini tanıdım. ama yine de
korkusuzca götürdüm boruyu dudaklarıma
ve üfledim. “childe roland kara kule’ye geldi.”
Çeviren: Canan KİM
EPOSTA ABONELİĞİ İÇİN
Aşağıdaki formda e-posta adresinizi yazın, gelen e-postaya onay verin.E-posta aboneliği için e-posta adresinizi eklemeniz, aşağıdaki konuları anlayıp izin verdiğiniz anlamına gelir.
Lütfen okuyunuz. Temel olarak, siteden (Güneşin Tam İçinde) ve yazardan (Süleyman Sönmez) e-posta bülten almaya izin vermek anlamını taşır. Bu iznin temeli: okunacak yazılar, izlenecek videolar, dinlenecek podcastlar, fotoğraflar, tanıtılacak ürün, kitap, site, uygulama, yapay zeka, eğitim, gezi, teknoloji, anket gibi içerikler ve kampanyalar olabilir. Bültenin içeriğinde, bülten sponsorunun ürün ve hizmetine ait bilgi, link ve banner yer alabilir. Bülten e-posta sistemi substack isimli dünyaca çok bilinen, güvenilir e-posta sistemi tarafından gönderilir. E-postalar yeni bir e-posta dağıtım sistemine geçmek dışında üçüncü şahıs ve şirketlerle paylaşılmaz. İşleyiş gereği yurtiçi ve yurtdışındaki server sistemlerinden hizmet verilebilir. Spam gönderilmez. İstediğiniz noktada, tek adımla her e-postanın en altındaki "Unsubscribe" seçilerek üyelikten çıkılır ve siz tekrar e-posta abonelik formuyla veya bülten sayfasında üye olana dek yeni e-posta almazsınız. İlginiz için teşekkür ederiz.
Gerçekten mükemmel bir kitap dizisi okurken kendimi alamıyorum.Daha 5. kitapta olmama rağmen sonu iple çekiyorum..=)
Ben okudum ve bitirdim. Düş kırıklığına uğramadım ama şok olduğum söylenebilir… Defalarca okudum son 10 sayfayı 🙂 Şimdi serinin 1. kitabını okuyorum tekrar… Meğer sonuyla ilgili ne kadar çok bilgi veriyormuş… Mutlaka okunması gereken kitaplardan biri… Zaten ben Stephen King serisini tamamlamak üzereyim 😀
Bir şiirden 5000 sayfalık bir roman. Stephen King bunu çok iyi başarıyor. Hani derler ” Yağmur damlasının düşüşünü 2 sayfada anlatır” diye. Bu kesinlikle doğrudur.
Kitabın 5 ciltini okudum ve şu anda 6. cilt ile meşgulüm. Öyle fazlasıyla da asılmıyorum kitaba. Yaklaşık 5 yıldır okuyorum yavaş yavaş ve her seferinde aynı heyecan buluyor beni. (:
Kara Kule Serisi Tolkien’den esinlenerek yaratılmış en büyük eserdir.
Kara Kule Serisi gerçekten müthiş bir seri..