Oldu mu şimdi? Dünyanın en büyük bilimsel olayı olan Dolly’yi unutuverdik. Resmi olarak klonlanan ilk canlı olan “koyun Dolly” ne yedi, ne içti hiç sormadık. Oysa en büyük hayalim Dolly yününden bir kazak giymekti… Ama klon sütü halen dişlerimi kamaştırıyor 🙂
Klonlamayı ilk duyduğumda çocuktum. “The Boys From Brazil” adlı filmde Hitler’in 94 güvenli evde büyütülen çocuk kopyalarını izlemiştim. Oysa bilim dünyası klonlamanın teorisini çoktan ortaya koymuştu. Bir döllenmiş yumurta içindeki çekirdek DNA çıkartılıp yerine olgun bir yetişkinin DNA’sı konduğunda ve elektrik verildiğinde doğan bebek canlı yetişkinin genetik dizilimini taşıyordu. Bu dehşetli fikir elbetteki toplumsal etik değerleri sarsan, müthiş tepkiler oluşturan, sonrasında da inanılmaz bir tekno kültürü getiren bir buluştu.
Tübitak Bilim ve Teknik Sitesi’nde çok anlaşılır Türkçe ve güzel bir Flash arabirimle bir kaç dakikada klonlama hakkında bilmediklerinizi öğrenmek için tıklayabilirsiniz.
http://www.biltek.tubitak.gov.tr/bilgipaket/klonlama/klonlama_uygulamalari.html
Karşımıza ilk gelen canlı Dolly idi. Çoğumuz onun hayatta kalmayı başaran 270 küsuruncu deney olduğunu duymuştuk. Bu arada duydunuz mu bilmem, 1996’da doğan(?) kopya koyun Dolly, 2003 Şubat’ında klon cennetine uçtu. Yani yünden kazak olayı biraz zor. 🙂
Dikkat ederseniz ortalama bir koyundan kısa bir ömür. Çünkü insanlar ve hayvanlar büyürken hücreleri içinde kaç yaşında olduklarını gösteren telomer dizileri sürekli kısalır ve ana vericiden alınan erişkin hücrenin DNA’sı kaç yaşında ise kopyada aslında o zamana sahip olur. Kısacası kendinizi ileride kopyalatmayı düşünüyorsanız kanınızdan şimdiden örnek alıp kordon kanı gibi saklatmanız lazım ki bu yaşınızla kopyalanasınız. Belki ileride bu hücre zamanı bile çözülür. Ama herhalde o sırada ölümsüzlüğün sırrını bulduğumuzdan, gökten başımıza taş yağmakta olur büyük ihtimalle.
Dolly, yavruları ve Dolly’nin mezarı
Sonraları ardarda Hollywood filmleri geldi. Kimi filmlerde evcil hayvanları ölenlerin, onları yeniden oluşturmak için firmalarla anlaştığı görünüyordu. Herkes şunu soruyordu. Aynısı mı olur? Yoksa ikizlerde olduğu gibi her birisi kendi yolunda giden farklı canlılar mı olur? (Bu ara bunu artık cidden yaptığını iddia eden firmalar açıldı desem ürperir misiniz?) Olayın RNA kısmının özellikle bebeği taşıyan anneden geçtiği farkedildiğinden beridir ki, klonların tıpatıp aynı olmasının neredeyse imkansız olduğu konuşulur oldu.
Bir klonun ruhu nasıldır? Kişiliği o genetik yapının ürünü olarak aslına benzer mi?
Multiplicity filminde Michael Keatonlarla 🙂 insan klonlanmasını gördük. İşlerine yetişemeyen bilim adam kendisini klonluyordu. Ancak bunlar pek aşırı zeki olmadıkları için zaman alıcı rutin gündelik işleri onlara bırakıyor ve kendisi hayatın tadını çıkarıyordu.
MICHAEL KEATON (TED adlı Klonu): Yani diyorsun ki, sence ben klonum?
DOKTOR: (Gülerek) Bu doğru.
MICHAEL KEATON (TED adlı Klonu): Ben klon olamam! Ben benim!
Örümcek Adam ise – ne kadar bilimsel bir çizgi roman olduğunu yıllar önce göstermenin ihtişamıyla – 1973 Haziranında Yeşil Cin tarafından öldürülen sevgilisi Gwen Stacy‘nin Çakal ismiyle anılan profesörü tarafından 2 yıl sonra klonlanışına şahit olacaktı. Üstelik doktor klon bir bebek olarak değil, yetişkin yaşta klonlamanın yolunu bulmuştu. Evet kızıl saçlı Marry Jane tek sevgilisi değildir Örümceğin arkadaşlar. Sarışın Gwen bir dönem Peter Parker’in aklını başından almıştı. Ama acıklı bir öykü.
Spiderman’ın klonlanması ile ilgili öyküleri de merak ediyorsanız Clone Saga’ya bir göz atın derim.
Sonraları Japonların mezar taşlarına DNA’larının etken bölümünü yazdırdıklarını duyduk. Neden tamamı değil de etken bölümü? Çünkü insanların ortak taşıdığı genetik zincirler var. Bizi biz yapan farklı DNA dizilimleri bir kaç MB’lık veri ile ifade edilebiliyor. Bir gün DNA suni yoldan sentezlenebilirse yani elimizde DNA’sının bilgisi olan bir canlının kimyasal yolla yeniden oluşturulması mümkün olursa, sadece bu dizilim yetecekti. Yani zamanla bozulacak biyolojik bir kan örneğini doku kültürünü saklatmaktansa bilgisini saklatmayı düşünmüşlerdi.
Klon meselesi sonraları işlevsel anlamıyla sorgulandı. İşini çok çok iyi yapan ve uyuştucu trafiğini yerle bir eden bir köpek klonlanabilir miydi? Yavruları aynı eğitimi alırsa ve köpek klonlanıp tüm gümrük kapılarına konulursa hatta ihraç edilip tüm dünyada hizmet verirse artık genetik bir hizmet robotuna mı dönüşürdü? (Köpek gerçekten de klonlandı!)
Bu etik miydi? Yoksa eti için beslenip doğada olamayacakları kadar çok sayıda üretilen tavukların çiftliklerdeki hali gibi miydi? Hayvan hakları gibi “klon hakları” sözkonusu muydu?
Film çekmediği zamanlar California Valisi olan 🙂 Arnold Schwarzenegger ‘The 6th Day’ de tüm hakları kendi klonu tarafından çalınan mağduru oynamıştı.
Sonra olaya derin bir yaklaşım gösteren Ada / The Island filmi geldi. Bir gün klonlarımız bizim yedek organ depomuz olacaklar mıydı? Gerektiğinde bize nakledilmek üzere…
Bu korkunç ihtimalle birlikte insan klonlanması yönünde çok ciddi etik ve yasal engeller tüm dünyada çoktan yerini almıştı.
İlk klonlanmış insanı yapmak isteyen uzaylılara inanan Kanadalı tarikat ise ısrarla gizlice ilk insanı klonladıklarını iddia ettiler. Sonra uzaklarda Güney Kore’de insan klonlaması üzerine çalışanların ilk insan klonladıkları iddialarının sahtekarlık olduğu ortaya çıktı. Belki de gerçekten başarılıydı ama çalışmalarının alacağı tepki nedeniyle bu yola çekildi. Bilmiyoruz.
Klonlama dünyası halen olağanüstü düşünceleriyle karşımızda duruyor. Mükemmel süt veren bir ineğin genetik olarak korunup, yüzbinlerce kopyalanması, dünyanın en iyi yarış atlarının klonlanması ve soyu tükenmekte olan hayvanların klonlanıp çoğaltılması gibi gibi. (Bunların bir kısmı kamuoyuna duyurularak bir kısmı duyurulmadan çoktan yapılmaya başladı)
Klonlanmış Bir İnek Yemek İster misiniz?
Herkesin belki bir gün soracağı bir soru. Bir canlı mükemmel besin sağlıyor, az yiyor çok et veriyor ve sağlıklı kalıp hastalıklara direnç taşıyorsa, ondan milyonlarca üretmek insan neslini nasıl etkiler? Genlerimiz bundan zarar görür mü?
Beslenme alışkanlığımızdaki bu standardizasyon pizza seçerken olduğu gibi klon hayvanın adıyla et almamıza mı yol açar. Mesela “Ben İnek1 ‘in tadını hiç sevmiyorum ama eşimle oğlum seviyor. 1 kilo İnek1 ve yarım kiloda İnek2 istiyorum” gibi mi? 🙂
Klonlardan beslenmek insan sağlığını bozar mı? ve elbette Mc Donald’s ve Burger King’e sıkı bir rakip geliyor CLONE BURGER® 🙂
Klonlama konusunda ise ılımlı bakan bir din yok gibi, Tanrı’nın yarattığı canlıların değiştirilmesini soyun islahı dışında tehlikeli bulan pek çok din adamı var.
Öyle ya “orada idam edilen ya Saddam’ın klonuysa?” bile denildi, ya gelecekte birbirine aşırı benzeyen baba ve oğul Amerika başkanlarının (siz anladınız hangi barışsever aileyi kastettiğimi!) klon olduğu ortaya çıkarsa?
Star Wars serisi’nin ünlü filmi Klon Savaşları‘nda galaksinin en iyi kelle avcısı olan savaşçı kopyalanıp çoğaltılıyor ve olağanüstü askerlerden oluşma klon ordusu, robot ordusunu yeniyordu. Çünkü insan, robottan daha yetenekliydi.
Bilimkurgunun şaheseri Dune Serisi’nin olağanüstü zeki ve kılıç ustası da olan mentatı “Gula / klon” Duncan Idoha olarak, yüzlerce yıl aynı hanedana danışmanlık yapıyordu. Öldükçe yenisi üretilerek ve daha yetenekli hale getirilerek.
Bazı bilimkurgularda ise klonlardan oluşma tek bir birleşik zeka anlatıldı.
Bir yandan da inanılmaz olanaklara dalmamak mümkün değil. Mumyalanmış liderlerin veya laboratuvarlarda saklanmış Einstein’in beyninden alınan bir hücre kültürü dünyayı kökten değiştirecek bir yenilik yaratabilir mi? Napolyon’un mezarından alınan saç örnekleri, Hz. İsa’nın kefeni iddia olduğu edilen kefendeki kan izleri ve …
İş kutsal konular olunca böyle ihtimaller düşünceler son derece can sıkıcı ve tehlikeli olabiliyor. Saygı sınırlarını aşabiliyor. Hatta Hz. İsa Mesih’in geri dönüşünü bu genetik araştırmalara dayandıranlar bile oldu ki bence işin ruhundan çok çok uzak saptamalar…
Ancak şu an ki bilimimiz her dokudan klon oluşturamıyor. Mesela soyu tükenmiş olan Mamutları geri getireceklerini düşünen Rus bilimadamları buzlar içinde sıkışıp binlerce yıl sonunda günümüze kadar gelen mamut bedenlerinden doku aldıklarında DNA’ların bozulmuş olduğunu gördüler. Bunu tamir edemedikleri için mamutlar kopyalanamadı. (Veya bize böyle söylediler. 🙂 )
Klonlar üstünde çok şey söylenebilir. Gün geçtikçe söylenecektir de. Aldoux Huxley’in “Cesur Yeni Dünya” kitabına benzemeyen bir gelecek umuduyla konuyu bitiriyorum.
Kaynakça:
http://www.biltek.tubitak.gov.tr/bilgipaket/klonlama/klonlama_uygulamalari.html
http://tr.wikipedia.org/wiki/Klonlama
http://en.wikipedia.org/wiki/Dolly_(sheep)
http://www.sciencemuseum.org.uk/antenna/dolly/index.asp
http://en.wikipedia.org/wiki/Clone_Saga
http://www.guardian.co.uk/commentisfree/2007/jan/11/cloneburgeranyone
http://tr.wikipedia.org/wiki/Cesur_Yeni_D%C3%BCnya_(kitap)
http://www.bbc.co.uk/turkish/news/story/2008/04/080422_clone_dogs.shtml
Yazının ana görseli :
Sarah / Creative Commons Lisansı ile kullanılmıştır. (cc)
http://www.flickr.com/photos/thatblondegirl/2463212730/
EPOSTA ABONELİĞİ İÇİN
Aşağıdaki formda e-posta adresinizi yazın, gelen e-postaya onay verin.E-posta aboneliği için e-posta adresinizi eklemeniz, aşağıdaki konuları anlayıp izin verdiğiniz anlamına gelir.
Lütfen okuyunuz. Temel olarak, siteden (Güneşin Tam İçinde) ve yazardan (Süleyman Sönmez) e-posta bülten almaya izin vermek anlamını taşır. Bu iznin temeli: okunacak yazılar, izlenecek videolar, dinlenecek podcastlar, fotoğraflar, tanıtılacak ürün, kitap, site, uygulama, yapay zeka, eğitim, gezi, teknoloji, anket gibi içerikler ve kampanyalar olabilir. Bültenin içeriğinde, bülten sponsorunun ürün ve hizmetine ait bilgi, link ve banner yer alabilir. Bülten e-posta sistemi substack isimli dünyaca çok bilinen, güvenilir e-posta sistemi tarafından gönderilir. E-postalar yeni bir e-posta dağıtım sistemine geçmek dışında üçüncü şahıs ve şirketlerle paylaşılmaz. İşleyiş gereği yurtiçi ve yurtdışındaki server sistemlerinden hizmet verilebilir. Spam gönderilmez. İstediğiniz noktada, tek adımla her e-postanın en altındaki "Unsubscribe" seçilerek üyelikten çıkılır ve siz tekrar e-posta abonelik formuyla veya bülten sayfasında üye olana dek yeni e-posta almazsınız. İlginiz için teşekkür ederiz.
Çok hoş bir yazı olmuş… Başlık tek başına her şeyaslında.. İçerik de olunca çok güzel olmuş 😀
Eline sağlık Süleyman Abi çok akıcı bir yazı olmuş bir nefeste bitti. Klonlanabilse Farid Farjad’ın klonlanmasını isterdim 🙂 Şaka bir yana bence teknolojinin bu kadar arsızlaşması insanları huzursuz ediyor. En azından ben artık rahatsız oluyorum…
Çok güzel bir yazı olmuş ellerine sağlık .
Okurken çok keyifli ama umarım bunları yaşamayız.
Ürkütüyor zira!!!
Harika bir başlık, süper bir yazı olmuş. Tebrik ederim. Bu kadar uzun bir blog yazısı okumayalı uzun zaman olmuştu.
Gerçekten çok güzel bir yazı. Ellerinize sağlık.
Makalenizi ilgiyle okudum Süleyman hocam. Yine bilgilendirici ve bir o kadar da ilgi çekici bir makale olmuş. Doly’i duymuştum ama köpekleri bilmiyordum açıkçası.
İnsanlık açısından yararlı olan durumlarda klonlama yapılabilir diye bir yargı oluşsa da çoğu kişinin aklında bana ürkütücü geliyor bu oyunlar.
Bu tür makalelerinizi her zaman merakla bekliyoruz.
Hocam bu kadar güzel ve uzun yazıları görünce size imrenmiyor değilim. Yine çok güzel bir yazı ile karşımıza geldiniz. Sizi gerçekten tebrik etmek istiyorum. Umarım gün gelir ben de sizin gibi yazılar hazırlayabilirim 🙂
harika bi yazı
amma ürrkütücü biraz:0
Filmler mi? yoksa bilimsel örnekler mi karşılaştırılıyor?