Teknoloji eğitimi bir ülkeyi Japonya düzeyine, Kanada düzeyine getirebilir. Bunu hepimiz kabul ediyoruz ancak buna yönelik güçlü bir politikamız maalesef yok. Evet bilgisayarlar köylere kadar ulaştı. Genç nüfusumuz cep telefonlarını yanlarından ayırmıyor Internet siteleri var, Facebook ve MSN Messenger gibi ürünlerle anında mesajlaşmada dünya birincisiyiz. Peki ülkemizin teknoloji programı nedir? Biz nasıl bir öğrenci modeli yetiştiriyoruz ve aslında nasıl olmalı?
Bu yazıya Google’dan arayarak gelmiş olabilirsiniz. Dolayısıyla yazarı ilk kez okuyacaksanız, aşağıda anlatacağım bilgiler 1990 yılından beri bilgisayar teknolojileri ve eğitimi üzerine çalışan, İstanbul’daki pek çok bilgisayar kursunda ve özel okulunda binlerce yetişkin ve öğrenci mezun etmiş, teknoloji alanında yüzlerce makalesi olan bölüm başkanı / eğitimcinin bakış açısıyla anlatılmaktadır.
Bu yazıda bulacaklarınız:
- Müfredat Nasıl Olmalı?
- Öğretmenlerin Eğitimi
- Her branş öğretmeni teknolojiyi nasıl kullanabilir?
- Deneysel Öğrenme
- Dünya Nasıl Öğretiyor?
MÜFREDAT NASIL OLMALI?
1992 yılında eğitim formasyonunun bilgisayar ve teknoloji dersleri için çok yetersiz kaldığını sahaya çıktığım ilk gün anlamıştım. Okulun haftasonu açılan kursuna gelen öğrencilerime o zamanların bilgisayar işletim sistemi olan MS-DOS ve programlama dili olan Basic öğretmem isteniyordu. Gelen eğitim programı buydu.
Daha ikinci saat ağlayan ve konsantre olamayan ilköğretim öğrencilerine baktım. O sırada mesleğin başında bir öğretmendim. Bir yerlerde hata vardı ama nerede?
Yaptığım hızlı araştırmalarla insan beyninin soyut kavramları 5. sınıf düzeyinden önce yeterince kavrayamadığını bu nedenle matematiksel işlemlerde X, Y gibi değişkenleri kullanmanın ikinci kademeye doğru öğretilmeye başlandığını gördüm.
Bana verilen eğitim müfredatı bu nedenle felaketti. Öğrencilerin programlama öğrenmesi çok zeki birkaç öğrenci dışında o yaş grubu için ulaşılabilecek bir hedef değildi. Bunu müdürümle görüştüm. Programı yeniden yazdım. Ağlayan öğrenciler süratle azaldı Sınıf içinde bölümler oluşturdum ve gruplara farklı hedefler verdim. Dönem sonunda bilgisayar kullanmayı bilen şanslı öğrenciler arasındaydılar ve zamanlarını dolu dolu geçirmişlerdi.
Bilgisayar gibi Fen ve teknoloji derslerinde de ciddi öğretim teknikleri sorunları olduğunu kolayca hatırlayabiliriz. Geçen yıllarda didaktik ve öğretmen merkezli tahta başında anlatımı yaşamış yetişkinleriz biz. Ama sevinilecek bir şekilde ezbere dayalı öğretim her geçen gün terkediliyor.
Gün geçtikçe günlük hayatla bütünleşmiş, dramalarla zenginleşmiş, grup çalışmalarıyla, öğrenci merkezli öğrenimi hedef alan, öğrencilerin farklı zeka türlerini aktif kullanmaları nedeniyle ses, görüntü ve dokunma duyularına hitap etmesi gereken bir ders aktivitesi modeli geliyor.
Bunun anlamı şu, eğer elektriği öğretiyorsanız, çocuklar gerçek bir devreye dokunmalı hatta kurmalılar. Bunu kurarken, arka planda devreyi kuran insanların ismi mesela “ohm kanunu” bulunurken çekilen sıkıntılar ve bilimadamlarının yaşadığı maceralar da anlatılmalı. Ohm kanunu sadece bir formül olarak verildiğinde eminim şu anda siz okuyucuların “okulda öğrenmiştik ama şimdi hatırlayamıyorum” dediği şekilde unutulacaktır. (Hatırlamak isteyenler Vikipedi’den ohm kanununu öğrenebilirler. Lütfen tıklayın)
Günümüzde halen bir çok eğitim kurumu bilgisayar programlarını tek tek menülerden anlatıyor oysa ihtiyaçların nasıl yapılacağını öğretmeliler, kişi bir form hazırlamak istiyorsa onu Acrobat PDF formatına çevirip arkadaşlarına yollayacaksa bu öğretilmeli.
Aynı şekilde bilim dallarını keskin bir bıçakla ayrılmış gibi ünitelere ayırmak da işleyişte kolaylık sağlasa da bağlantıları ve bütünsel bakışı koparıyor. Daha çok disiplinlerarası dersler arası bağlantı gerekiyor. Öğretmenlerin ortak projeler yürütüp öğrencileri bütünlemeleri gerekiyor.
Elbette müfredatların ders bazında değil, o sınıf içinde bütünlük içermesi gerekiyor. Yani 6. sınıfın matematik öğretmeninin ne öğrettiğini bilmeyen bir Fen branş öğretmeni daha öğretilmemiş karekök işlemlerine vs. girmemeli.
Müfredat bu nedenle daha etkileşimli ve esnek tasarlanmalı.
ÖĞRETMENLERİN EĞİTİMİ
Hem bilgisayar hem teknoloji eğitimi gün geçtikçe “eğitimcinin eğitimini” yanında getiriyor. Ancak bu, hizmet içi eğitimle sınırlandırılabilecek bir olay değil aksine yaşam boyu öğrenmeyi kapsıyor.
Bir örnek verelim, şu anda gençlerin büyük çoğunluğu Youtube, metacafe gibi video kanalları ile video paylaşıyor ve video izlemeyi hayranlık düzeyinde takip ediyorlar.
Yurdışında video kullanımındaki bu eğilim sezilip hemen www.teachertube.com açıldı. Öğretmenler de derslerini videoya çektiler, Coğrafya ve tarih öğretmenleri göstermek istedikleri tarihi önemi olan yerlere gittiklerinde anlatarak çekim yaptılar, dil öğretmenleri hazırladıkları powerpoint benzeri prezantasyonları videoya çevirip buraya yolladılar, beden eğitimi öğretmenleri güzel aktiviteleri eklediler. Geçen zaman içinde binlerce video toplandı. Tüm dünyadan hem öğretmenler, hem öğrenciler bu siteden yararlanıyorlar.
Anadili İngilizce olmayan ülkeler de bu tür çalışmalar içine girdiler. Türkiye için Milli Eğitim Bakanlığı ya da görevlendireceği bir kurum çoktan böyle bir çalışmaya başlamalıydı. Ancak bizde gönderilen videoların denetlenmesi kaygısı ile toplumsal kuvvetten ve imeceden yararlanamıyoruz. Elbette Teachertube da öğrencileri korumak için sıkı bir editör denetimi ile video kabul ediyor.
Size basit bir örnek göstermek istiyorum.
Elektromıknatıslar ve manyetik alanları anlatan öğrencilerin kısa videosunu lütfen dikkatle izleyin.
Gördüğünüz gibi bir kaç önemli unsur var.
- Öğrenciler elektromanyetik alanın ne olduğunu anlamış ve anlatıyorlar.
- Çevrelerinde elektromanyetik alanla çalışan kapı zili gibi araçları ve kitaplarda bulunan galvanik akım temelli çiviyi mıknatısa çevirmek gibi bütün deneyleri hızla göstermişler.
- Çocuklar öğretmenlerinden yardım almış olsa bile seslendirmeyi kendileri yapmışlar ve kusursuzluk hedeflenmemiş, yani defalarca okutularak haber spikeri gibi bir sonuç istenmemiş.
- Çocuklar ya da öğretmenleri bilgisayar kullanarak bir filmi kesip eklemeler yapmayı ve ses eklemeyi biliyorlarmış.
- Öğretmen ve öğrencileri beğenilme ya da eleştirilme kaygıları taşımadan diğer insanlara toplum hizmeti sunmak üzere, videoyu ücretsiz paylaşmaya gönüllü olmuşlar ve bu video binlerce kez izlenmiş. Orijinal web adresi: http://www.teachertube.com/view_video.php?viewkey=c64afe17e4cc691ba62a
Teachertube sitesinde bunun gibi binlerce yararlı video var. Üstelik sadece Fen alanında değil çeşitli yaş grupları için ve çeşitli branşlarda.
Konuşma ve yazı dilinin İngilizce olması bize şunu da getiriyor. Anadille eğitim güzel ve vazgeçilmez ancak yabancı dil eğitimi çok büyük bir önem kazanıyor. Özellikle Web teknolojileriyle biraraya gelen insanlar İngilizce’yi tercih ediyor.
İngilizce eğitimi üzerine de konuşalabilicek çok şey var. Hem öğretmenlerin bilmesi hem öğrencilerin öğrenmesi için ancak teknolojiden ayrılmayalım o başlıbaşına bir makale konusu.
Bununla birlikte en önemli konulardan birisi alternatif ölçme ve değerlendirme teknikleri yüzyıllardır sınavla değerlendirdiğimiz öğrencileri projelerle ve bu projeleri yaparken izledikleri yöntemlerle değerlendirmeyi öğrenmeliyiz / benimsemeliyiz.
Şu anda proje ödevleri uygulanıyor ancak yoğun bir şekilde ailelerin bunları üstlendiği, anne babaların yaptığı harika ödevlerin, maketlerin, çalışmaların eğitimi sekteye uğrattığı görülüyor. Bunun başlıca sebebi olarak projelerin tamamen okul dışında yapılmasını görüyorum. Oysa anlaşılmayan şu. Eğer ders proje dersine dönüştürülürse öğretmen giderek daha az konuşan daha az ezberleten bunun yerine her şeyi öğrencilerine bulduran, onları keşfetmeleri için cesaretlendiren bir modele ulaşacaktır. Bunun sonucunda öğrenciler boş zamanlarını değerlendirirken yaratıcılıklarını çekecek etkinlikleri seçecektir. 40 dakikalık derste verilemeyen yüzlerce konuyu zaten merak ettikleri için bulacaklardır.
HER BRANŞ ÖĞRETMENİ TEKNOLOJİYİ NASIL KULLANABİLİR?
BDE denilen bir eğitimci kavramı vardır. Bilgisayar Destekli Eğitim anlamına gelir. Bu ülkemizde nedense bir türlü yerini bulamayan bir bölümdür. Özel okullarımız bile BDE’nin verebileceklerini tam anlaymıyla bilmemekte ve uygulayamamakta. Bu bölümden mezun olan cidden harika eğitimcilerimizin çalışmaları tam anlamıyla organize olamamaktadır. Çoğunlukla bildiğimiz eğitim CD / DVD leri satılmakta belli bir yılın belli bir dersinin ünitesini anlatamktadır. Bizlerin daha esnek ve yaratıcı çözümlere ihtiyacı olduğu ortada.
İşte size altın değerinde örnekler:
- Matematik öğretmenleri formüllerini yazmakta zorlanıyorlar. Özellikle Microsoft Word içinde bir denklem editörü olduğunu ancak sorduklarında öğreniyolar. Ayrıca formül yazmayı kolaylaştıran pek çok yazılım var.
Yine Matematik öğretmenleri ve meraklı lise öğrencileri için hatta üniversite öğrencilerinin de kullandığı Microsoft Math adlı yazılım var. Verilen formülleri anında 3 boyutlu ve 2 boyutlu çizebiliyor, denklem çözümlerini öğretebiliyor.
Microsoft Math web sitesi : http://www.microsoft.com/math/default.mspx - Coğrafya ve tarih derslerinde neredeyse her kademede Google Earth veya Google Maps kullanılabilir. Yani uydudan bakılarak bir bölge anlatılıyorsa sokaklarında gezilebilir. Dağları ırmakları gösterilebilir mesela Kurtuluş Savaşı harita üzerinde doğrudan anlatılabilir.
Atatürk Conkbayırı’nda dendiğinde Çanakkale haritası üzerinde yaklaşıp uzaklaşarak canlı bir tarih izlenimi sunulabilir. Daha küçük sınıflarda sosyal çevrenin ve yaşanılan yerin bilincinin kazandırılması için yine yaşlarına en uygun şekilde mahaleleri ve evleri okulları gösterilebilir.Google Earth Türkçe için web adresi: http://earth.google.com/
Google Maps Türkçe için web adresi: http://maps.google.com/
Dünyadan ilginç koordinatlar: http://www.gunesintamicinde.com/google-earth-dunyadan-ilginc-koordinatlar/ - Uzay hakkında verilen dersler için bir çok kaynak var. Özellikle bu işe el atan Google’un Google SKY çalışması mutlaka derslerde önerilmeli.
Google SKY web sitesi: http://earth.google.com/sky/index.html
Google SKY nasıl kullanılır?: http://www.gunesintamicinde.com/google-sky-goklere-donen-gozler/
Aynı şekilde yıllardır en iyi Güneş sistemi gezintisi sunan gezegenlerden gezegenlere hatta yıldızlara ekranda gezi yaptırabilen ücretsiz Celestia yazılımı da kullanılması gereken bir programdır.
Celestia web sitesi: http://www.shatters.net/celestia/download.htmlPlanetaryumlar da gökbilimi öğrenmek için muhteşem yerlerdir. Ancak Türkiye’de sadece bir iki tane bulunuyor. Bunun için simülasyon yazılımları var. Konuyla ilgili şu makalemi okuyabilirsiniz: http://www.gunesintamicinde.com/planetarium-flash-earth-ayin-karanlik-yuzu/ - Müzik öğretmenleri çeşitli MIDI yazılımlarını ve nota bilgisi öğreten temel programları kullanabilirler. Örneğin Guitar Pro başlangıç için çok sevilen bir yazılımdır.
Guitar Pro web sitesi: www.guitar–pro.com/
Tüm derslerde eğitimi destekleyici ve diğer sınıfları rahatsız etmeyecek müzik dinlenebilir.
Teneffüslerde okul içinde hafif bir klasik müzik dinletilebilir - Resim öğretmenleri için model programları artık kolayca bulunabiliyor. Yani gerçek bir model yerine bilgisayardan istenilen duruş yapılarak bakılıp resim çizilebiliyor. Ayrıca bir çok dijital çizim programı var. Photoshop, Corel, Picassa, gibi pek çok sanatsal çalışma programı kullanılabilir. Özellikle renk uyumlarını anlatmak için bilgisayar destekli bir çok yazılım bulunuyor. Bunların yanısıra yetenekli öğrencilerini tablet kalemleri ile dijital kalemlerle çizmeyi öğretebilirler. Tabletle çizilen çizimler tamamen bilgisayarın tüm olanaklarıyla el becerisini birleştiren en iyi çözümler.
Bilgisayarla çizim yapmak üzerine yazdığım makaleler:
http://www.gunesintamicinde.com/artrage-el-cizim-programlarinin-en-sempatigi/
http://www.gunesintamicinde.com/photoshopla-resim-cizmek/
http://www.gunesintamicinde.com/renklerle-calisanlara-adobedan-kuler/
Tabletle çizmek: http://www.gunesintamicinde.com/ekrana-resim-ciz-wacom/ - Teknoloji tasarım ve robot teknolojilerini öğretmek için LEGO Mindstorms sistemi kullanılabilir.
LEGO’larla imal edilen robotlar yürüyor gidiyor etapları geçiyor ve amaca ulaşıyordu. Öğrenciler bu çalışmayla çok şey öğrendiler. - Tüm öğretmenler web sitelerinden buldukları materyallerle video, resim, örnek aktivite, video, interaktif öğretim sayfaları ve rubriklerle derslerini zenginleştirebilirler.
DENEYSEL ÖĞRENME
Bilimokuryazarı yetiştirme hedefinde olan bir eğitim sistemi, bilimadamlarını yakından incelemelidir. Bilimadamlarının karakteristik öğrenme ve araştırma metodolojileri vardır. Bu metodoloji öğrencilere öğretilmelidir.
Çoğunlukla deneysel çalışırlar ve sürekli deneme yaparlar arada Einstein gibi Nikola Tesla gibi hiçbir deneme imkanı olmamasına karşın çok güçlü teorileri zihinlerinde tartabilen sıradışı beyinler çıksa da, Galileo Galilei’den beri (Pizza Kulesi’nden attığı cisimlerin düşme sürelerini ölçerek gözlem tabanlı bilimi Avrupa’da başlatmıştı), Anadolu topraklarının Leonardo’su olan El-Cezeri‘nin imal ettiği su robotlarına kadar tümü deneysel çalışır.
Öyleyse üstteki küçük videoda gördüğümüz gibi öğrenci güvenliği sağlanmış ortamda öğretmen tarafından çok fazla sınırları çekilmemiş bir şekilde yani taklit etmeden parçaları birleştirerek alternatifler arayarak kendisi keşfetmelidir. Bebeklerin öğrenmeye tutkularını düşünün ilerleyen yaşlarda öğrenmeye karşı oluşturduğumuz dirençlerin en başında bebekken olduğu gibi deneyerek öğrenme şansımızın elimizden alınmasıdır.
Deneysel öğretim konuştuğumuzda bizim okullarımızda laboratuvarlar yok mu? diyebilirsiniz. Elbette var. Mikroskoplar, dalga çalışmaları için su havuzları veya asit baz titrasyonları için deney setleri, temel mineralleri gösteren koleksiyonlar ve hatta küçük fosil örnekleriyle güneş tutulmasını gösterebilen modeller bile bulunuyor.
Ancak bunlar yeterli değil. Geçen gün yine bir eğitim sitesinde arkabahçesinde devasa bir uçan balon yapan bir adamı izledim. Bunu ona kimse öğretmemişti. Enteresan bir fikir aklına gelmiş. Markete gidip büyük boy siyah çöp torbalarını almış birde koli bandı. Maliyeti çok çok az.
Sonra büyük çöp torbalarını birleştirip birbirine yapıştırarak 6-7 metrelik uzun silindir elde etmiş. Güneşe bıraktığı bu yapay balon, rengi siyah olan çöp torbasının ışığı yarı geçirmesi ile içindeki hava ısınarak uçmaya başlamış.
Maliyeti düşük bu model bir çok şeyi öğretiyor. Isınan havanın yükseleceği. Güneşten enerji elde edilebileceği, deneylerin mutlaka bir laboratuvara girip askeri bir disiplinle yapılmasının gerekmediği gibi.
Ve yine izlediğim bir diğer videoda Amerika Birleşik Devletleri’nden bir öğretmen havada uçan bir nesne yapıyor. Ve tamamen güneş enerjisi ile çalışıyor. Ve hükümetine sesleniyor bir öğretmen kendi çabalarıyla bunu yaparsa, koca ülkem neler yapabilir. Petrole bağımlılıktan kurtulabiliriz diyor.
Deney hayatı öğrenmek için bir yoldur. Öğrencilerimize bunu aktarmalıyız.
Bilim Müzeleri, öğrencilerin dokunup çalışabildiği deney setleriyle dolu okullar olmalı, koridorlarında bahçesinde binlerce deney seti olan bir okul düşünün. Ve oradan mezun olacak çocukların başaracaklarını düşünün.
Bu konuda unutmadan sadece bazı özel okullarımızda bulunan Phywe deney setlerinden de bahsetmeliyim. Alışık olduğumuz deney setlerinin ötesinde müthiş hassas ölçümler yapabilen bu setler bir elektroliz deneyinde elektronları sayabilir, minik sarsıntıların kaç ölçeğinde olduğunu, ivme deneylerini çarpışma anında uygulanan kuvveti ve akla gelebilecek pek çok fizik, biyoloji ve kimya deneyini müthiş bir hassasiyetle gösterebilir.
Phywe Deney Setleri Almanya Web Sitesi: http://www.phywe.de/e_index.html
DÜNYADA EĞİTİME NASIL BAKILIYOR?
Güzel bir örnekle başlayayım. 2005 yılında Middle Years Program (MYP) eğitimi için İsviçre’de Teknoloji ve Tasarım öğretmenleriyle bir haftalık eğitim aldım. O eğitime hazırlıklı gitmiştim. Buna rağmen projeye ve öğrenciyle çalışma ilkelerine bakıp bir kez daha düşünme gereğini hissettim.
Dünyanın heryerindeki öğretmenler için “proje”, “ders” demekti. “Aktivite”, “ders” demekti. Bizde ise öğretmenler anlatıyor ve bunları “ek birşeyler” olarak veriyordu.
İngiltere’den bir öğretmenin getirdiği örnek öğrenci defterine hayran kaldığımı itiraf etmeliyim. Rahatlıkla bir kitapçıda satılabilecek düzeydeydi. Öğrenci teknik çizimleri örnek olayları yerleştirmiş ve hatta defterin bir sayfasına küçük ve eğlenceli bir devre yapıştırmıştı. Kablonun bir ucunu ötekini değdirdiğinizde sayfayı gezen ışıklar yanıyordu. 🙂
Bir diğer öğrenci yaz projesi olarak uzakdoğuda fakir bir okul için para toplamaya başlamıştı. Projesi başarılı olmuş ve bu parayı bizzat elden teslim etmeyi bile başarmış ve sarsılmaz dostluklar kurmuştu.
Bir diğer öğrenci kömür konusunu bir dönem incelemiş, ülkelerindeki kömür madenlerine gitmiş onlarla tanışmış yaşamlarına tanık olmuş ve her gittiği yerden örnek olarak aldığı kömürleri defterine yapıştırmıştı.
Bir diğer okulda (sanırım İrlanda’dandı) bir şirketle anlaşan öğrenci grubu bu şirketin tüm dijital çalışmalarını üstlenmeyi önermişti. Öğrencilerden birisi web sitesini, diğeri antetli kağıtlarını bir diğeri kartvizit şablonlarını ve bir başkası ise powerpoint sunu şablonlarını üstlenmişti.
Bir diğer öğrenci grubu sanırım NewYork’tandı, aralarında en iyi şarkı söyleyen öğrencileri alıp stüdyoda şarkı söyletmiş sonra içlerinden birisi albüm kapaklarını yapmış, diğeri CDlere kopyalamış, birisi afişleri yapmış ve sattıkları ürünlerle kazandıkları paraları toplumsal hizmet için çalışan bir kuruma bağışlamışlardı.
Yukarıdaki örneklerin tümü derstir. Bu dersleri yapan öğrenciler zaten öğretmenin kazandırmak istediği bilgiyi ve beceriyi sorarak öğrenerek kazanırlar. Kendilerini tetikleyen tek şey grubun çekim alanıdır.
Öğretmen danışman rolündedir. Çoğunlukla sınıfta sessiz ve yerinde müdahale eden müthiş bir koç konumundadır.
Kısacası dış dünyanın eğitime bakış açısı ile bizim sınavlarla, baraj sınavlarla, test soruları ve dershanelerle örülmüş karmaşık ve hayat bilgileri değil kitap bilgileri ile doldurulmuş eğitimimiz çok farklıdır.
İsviçre okullarında gördüğümüz harika detaylar yapılması zor şeyler değildir. Ancak okullara hayat verir. Her öğrencinin geldiğinde paltosunu astığı askıya kendi resmini çizme adını verme özgürlüğü verilmiştir. Böylece kendisini bir yeri olan birey olarak hisseder.
Kütüphanelerde öğrencilerin yaptığı teknolojik ya da sanatsal modeller sürekli sergilenir. Okulun her yanı panolarla doludur ve bir tane bile bilgisayardan kopyalanıp bastırılıp getirilmiş ödev bulunmaz. Tümü elle yazılmıştır. Teknolojiyi kullandıkları halde el yazısına büyük önem verirler. Ayrıca imzalarını okunur şekilde atarlar bizdeki paraf şeklinde değil.
Sınıflarının ismi vardır. Dünya tarihinden çok önemli insanların isimlerini sınıflarına lakap olarak vermişlerdir. 6B, 7A şeklinde sınıflar yerine, Matematik derslikleri Fen derslikleri, Müzik derslikleri vardır. Daha sınıfa girdiğinizde her yere asılmış dikkat çekici öğeler, harika resimler, canlı posterler, deney setleri en sıkıcı görünen dersi bile anında ruhla dolduracak bir atmosfer sizi karşılar.
Örneğin derslik coğrafya ise ve eğer krallar günün konusu ise içeride sizi kral resimleri, verdikleri emirler, anlaşmaların metinleri, taçları ve pelerinleri bekler, efsanelerle konuya giriş yapılır. Öğrenciler bir prens, prenses, Kral, Kraliçe olmayı öğrenirler. Aldıkları kararların zorluklarını da. Böylece kralların savaşları ve yaşamlarını incelerken gerçek bir insanla tanışırlar. Sonra tartışma ve araştırma grupları halinde birbirlerini konuyu anlatırlar tüm bu süreçte öğretmen sadece organizatördür.
Bir videoda izlemiştim Romalılar zamanında yapılmış tarihi bir yere gidecek olan öğrenciler sınıflarında kartondan taçlar kalkanlar yapıyorlar. Oraya geldiklerinde onları giyerler ve bu şekilde havayı solurlar. Öğretmenleri rehberliğinde geçmişi yaşarlar.
Bu konu hakkında tekrar ve ek bilgilerle yazmayı düşünüyorum. Ancak şu an bir makalenin elverdiği uzunluğu oldukça aştık. Konuyu burada toparlıyorum.
Yine eğitimcilere web teknolojilerinin kullanımı üzerine yazdığım makaleyi okumanızı da öneririm.
Öğretmenlere Web ve Eğitim Teknolojileri Rehberi
Süleyman SÖNMEZ
EPOSTA ABONELİĞİ İÇİN
Aşağıdaki formda e-posta adresinizi yazın, gelen e-postaya onay verin.E-posta aboneliği için e-posta adresinizi eklemeniz, aşağıdaki konuları anlayıp izin verdiğiniz anlamına gelir.
Lütfen okuyunuz. Temel olarak, siteden (Güneşin Tam İçinde) ve yazardan (Süleyman Sönmez) e-posta bülten almaya izin vermek anlamını taşır. Bu iznin temeli: okunacak yazılar, izlenecek videolar, dinlenecek podcastlar, fotoğraflar, tanıtılacak ürün, kitap, site, uygulama, yapay zeka, eğitim, gezi, teknoloji, anket gibi içerikler ve kampanyalar olabilir. Bültenin içeriğinde, bülten sponsorunun ürün ve hizmetine ait bilgi, link ve banner yer alabilir. Bülten e-posta sistemi substack isimli dünyaca çok bilinen, güvenilir e-posta sistemi tarafından gönderilir. E-postalar yeni bir e-posta dağıtım sistemine geçmek dışında üçüncü şahıs ve şirketlerle paylaşılmaz. İşleyiş gereği yurtiçi ve yurtdışındaki server sistemlerinden hizmet verilebilir. Spam gönderilmez. İstediğiniz noktada, tek adımla her e-postanın en altındaki "Unsubscribe" seçilerek üyelikten çıkılır ve siz tekrar e-posta abonelik formuyla veya bülten sayfasında üye olana dek yeni e-posta almazsınız. İlginiz için teşekkür ederiz.
Süleyman Hocam çok güzel ve detaylı anlatmışsınız. Senin düşündüklerini neden asıl düşünmesi gerekenler düşünmüyorlar acaba?
Tüm bunların haricinde üniversitelerde öğretmen adaylarına verilen öğretim de çok önemli. Umarım bir gün verdiğiniz örneklerdeki öğrenciler Türkiye’den de çıkar.
Problem çözme becerisi olan, yaratıcı, yansıtıcı, eleştirel düşünen bireylerimizin olması politikacıların işine gelmez. Şu an ülkedeki çoğu insan birçok olay için “devletin bir bildiği vardır, onlardan iyi mi bileceğiz” deyip (daha dün televizyonda bir tanesini izledim) geçiyor. Belki de bizi yönetenlerin, sorgulamayan bireylerin yetişmesini istediği için yıllardır ezberci eğitim veriyorduk.
Duyduğuma göre Avrupa Birliği’ne uyum çerçevesinde yeni programa geçiş yaptık. Güzel bir gelişme tabi ama bu programı uygulaması gereken çoğu öğretmenin belkide yapılandırmacılığın ne olduğundan haberi yok, nasıl olsa kadrolular…
Birçok öğretmenin kadrolu olduktan sonra kendini hiç geliştirmediğini düşünüyorum. Öğretmenlik mesleği bu kadar kolay yapılan bir meslek olarak görülmemeli, bir öğretmen kendini sürekli geliştirmeli.
Bence öğretmenleri, kendilerini geliştirmeye zorlamak için, sözleşmeli yapıp birkaç yılda bir tekrarlanacak bir sınav sonucuna göre sözleşmesinin uzatılıp uzatılmayacağına karar verilebilir. Böylece öğretmenler kendini geliştirmek zorunda kalır, tıpkı özel okullardaki öğretmenler gibi..
Ayrıca bence en önemli konulardan biri de sınıf mevcudu. Ne kadar iyi bir öğretmen olursanız olun içinde 5 tane kaynaştırma öğrencisi olan 50 kişilik sınıf ile ders işlemek neredeyse imkansız (bir arkadaşımın staj yaptığı sınıf böyleydi). Hele de araç-gereç olanakları yetersizse (yeterli veya hiç bilgisayar yoksa vs). Sınıf mevcutlarını düşürmek de eğitimin kalitesinin artması açısından çok önemli.
Umarım yeni yetişen öğretmenler üniversitede veya KPSS için öğrendiklerini okullarda uygularlar ve daha iyi bir eğitim sistemine doğru ilerleriz.
Uğur, özel okullar gibi devlet okullarında da çok güçlü ve çağdaş eğitim vermek isteyen öğretmenlerin sayısı giderek artıyor. Milli Eğitim Bakanlığı da sürekli çalışıyor. Ancak bizler uzun zamandır bu işin içinde olduğumuzdan yeterli bulmuyoruz. Yetkimiz olmadığı için de sadece kamuoyuna bilgi verebiliyoruz.
Sonuçta hedefimiz vatanımızın ileri gitmesini arzu ediyoruz.
Hüseyin Bey, yazdıklarınız çok güzel ve işleyişi çok iyi gözlemlediğiniz görülüyor. Ancak kişisel olarak bir öğretmen yüzlerce insanı ileri taşıyabilr. Bunun ne olanaklarla, ne sayıyla ilgisi vardır.
Bu tamamen azim meselesidir. Çünkü bir üniversite hocası yüzlerce kişiyi ileri götürecek bir metodoloji seçmiştir. Anfilerde bunu başarır.
Daha sonra tekrar yazmak istediğim için girmek istemiyorum ama “istasyon uygulamaları” denilen bir eğitim stratejisi var. Öğrenciler istasyonlardan geçirilip öğretime tabii tutuluyor ve sınıf mevcudunun hiç önemi yok. Önemli olan tahtada anlatılan ve sırada dinlenen ders modelinden süratle kurtulup öğrenmesine sahip çıkan özgüveni yüksek öğrenciler yetiştirmek.
Teknik olanaklar için çok şey yapılabilir. Standart deney setleri daha ucuza ve seri şekilde üretilip her sınıfa ulaştırılabilir. Okullara ve Milli Eğitime yeni gelir kaynakları ve bütçeden pay verilmesi için stratejiler belirlenebilir.
Sadece azmetmiş, başarmayı hedefleyen ve asla vazgeçmeyen yöneticilere, öğretmenlere ve öğrencilere ihtiyacımız var.
Öğretmenim tek kelimeyle harika bir yazı yazmışsınız. Öğretmenlerimiz için yol gösterici olmuş. Yazdıklarınıza katılmamak elde değil. Dersliklerimizi öğrencilerin birbirlerinin sırtını görecek şekilde oturduğu klasik sınıf ortamlarından kurtarıp, deneyerek öğrenmenin gerçekleştiği çocuk dostu öğrenme ortamları haline getirebilmeliyiz ama daha bizler sınıftaki öğrenci sayısını standart sayıya ulaştıramadık ki nerde kaldı çocuk dostu öğrenme ortamı yaratabilelim. Öğretmenliğimin ilk 4 yılında, bir köy okulunda birleştirilmiş sınıf (1.2.3.4.5. sınıflar biraradaydı) okuttum. Hepsi topu topu 11 öğrenciydi. Öğretmenlik hayatımın 5. 6. ve 7. yıllarında İstanbul’da mevcudu 85 öğrenci olan bir sınıfın öğretmenliğini yaptım. Bu yıl ise 55 öğrencilik bir 1. sınıfa okuma-yazma öğrettim. İşte Türkiye’de eğitimin hali budur öğretmenim.
Ali Nafiz Bey,
Önce izin verin sizi tebrik edeyim. Ne kadar güzel bir site hazırlamışsınız.
http://www.miniminibirlerim.com/
Ellerinize sağlık.
Gerçekten şartlar Türkiye’de hiç kolay değil. Ülkem ve çocuklar adına siz pes etmeyen gönüllü öğretmenleri tebrik etmek en büyük onurları hakettiğinizi söylemek istiyorum.
Şartların yokluğunu bahane etmeyen uğraşan didinen öğretmenler bir ülkenin belki en büyük milli servetleridir.
Sınıfların oturma düzeni hakkında bu yazıda girmedim. Ancak dünya öğretmenleri bizim oturma düzenimizdeki katı tutuma çok şaşırıyorlar.
Gün içinde grup çalışması yapacakları zaman hemen masalar birleştiriliyor bir bakıyorsunuz sınıfta 6 -7 küme olmuş herbirinde öğrenciler. Her bir grubun amacı farklı.
Bilgisayar laboratuvarlarında ise ardarda oturma tam bir felakettir. Görev aldığım yerlerde mimar ve yöneticilere en çok anlatmak zorunda kaldığım budur.
İleri Teknoloji Sınıflarında bu o kadar önem verilen bir olay ki sınıfta U düzeni dediğimiz düzenleme bile ilkel sayılıyor ve sınıfın iki ucuna aynı görüntüyü gösteren projeksiyon konuyor.
Öğretmen nerede olursa olsun sınıfın her yerinden takip ediliyor ve o da öğrencileri takip ediyor.
Yani gördüklerimizi yaptıklarımızı anlatmamız lazım. Ancak bazı şeyleri yazmakla göstermek mümkün değil. Çalıştaylarda (Workshop) deneyimlerimizi aktarmamız lazım. Türkiye geneline yaymamız lazım.
Bir çok seminerde görev aldım ve bilgi verdim. Gerektiğinde yine görev alırım. Hepimizin arkadaşlarımıza ve öğrencilerimize bildiğimiz herşeyi iletmemiz lazım.
Son olarak “Öğrencim beni geçmişse, işte o zaman bana öğretmen” denir. 🙂
Görüşmek üzere.
55 öğrencinizin her birine ve size başarılar dilerim. Daha iyi şartları da sizler için dilerim.
Okulsuz Toplum – Ivan Illich Romanı bu konuda aydınlatıcı olacaktır eskilerde yazılmasına rağmen eğitim alanında devrim niteliğinde örnekler içermektedir.