Bu makale blog sitelerinden gerçekten gelir elde edilmesi için yeni modeller ve okuyucunun bundaki rolü üzerinedir.

Bu makale blog sitelerinden gerçekten gelir elde edilmesi için yeni modeller ve okuyucunun bundaki rolü üzerinedir. Bloglar İçin Yeni Gelir Modellleri

Geçenlerde ağaç şeklinde açılan bir web menü eklentisi/plugini bakıyordum. Güneşin Tam İçinde’nin tema yapısı hemen hemen oturdu ama yine de nasıl geliştireceğime sürekli bakıyorum.

Sonunda bir eklenti buldum. Kişinin İngilizce sayfasında duygusal anlar yaşanıyordu. Hazırladığı menü programı binlerce site tarafından indirilen, uzakdoğulu yazar arkadaşımız taşınıyordu. Okumak için gittiği Kanada’dan tekrar Singapur”a dönmesi gerekiyordu ve çok üzgündü. Doğrusu İngilizce bilmek bu noktada gerçekten hoş birşey, dünyayla bağınız kuruluyor ve bir program almaya gittiğim sitede kişiyle aramda derin bir bağı böylece hissettim.

Dünyayı algılayışındaki cömertlik, yazdığı birçok programı ücretsiz dağıtması ve sözünü bile etmemesindeki alicenaplığın yanısıra yaşamını özetleyişindeki sevgiyi görmemek mümkün değildi. Onu teselli etmek için bir şeyler yazdım. Hayat hakkında ve ayrılacağı dostları hakkında. O sırada sayfadaki mesajlar dikkatimi çekti. Israrla şunu soruyorlardı. “Donate” tuşu nerede?” İngilizce bahşiş, bağış anlamlarında olmasına karşın, webdeki anlamı yardımlaşma, bir ürünün devam etmesi, daha iyi olması için ziyaretçilerin yaptığı destek bağışlar anlamına geliyordu.

Yazar her zamanki utangaçlığı ile “bilmem, düşünmedim eklemeyi siteye” diyordu. Doğuya özgü mahcubiyetle emeğine bedel koymaya utanıyordu. Çünkü doğuda misafir ısrarla çağrılmadıkça sofraya oturmaz, zorlanmadıkça yemez, hatta “tokum” der. Buna karşın ev sahibi için konuk kendi evladından, kardeşinden kıymetlidir. Öyle ki, çölde bir yaralıya yardım eden bedevinin hasta iyileştikten sonra devesini çalıp kaçarken ardından bağırdığı cümleler manidardır. “Devem sana helal olsun. Ama ne olur bu olayı kimseye anlatma. Eğer anlatırsan herkes hırsız korkusuyla bir daha yaralılara el uzatmaz”

Evet bizlerin kültürü böyledir. Sosyal yardım kültürümüz güçlüdür ve içimizde sağlığı iyi olanın, fakir de olsa onurla başını dik tutması alışık olduğumuz bir durumdur. Yani sadaka istemek bizim onurumuza dokunur ve bu durumdaki kişinin hakikaten zor durumda olduğuna inanırız. Çünkü sahtekarlıkla dilenenler bile bize göre düşkündür.

Neyse programcı arkadaş sonunda Batlılı ziyaretçilerin tekrar tekrar “Donate” tuşu koymasını istemisiyle bu düğmeyi sitesine koydu. Çünkü hayatında çok ciddi bir zamanı işleri dışında insanlara gerekecek bu çalışmalar için ayırıyordu ve para kazanmak olmadan bu dünyada yaşamak imkansızdı.

Bu girişten anladığınız gibi işini düzgün yapan insanlar dilenmez, yalvarmaz Allah ne verdiyse yer, yaşamlarını sürdürürler. Bu konu blog yazarlığı olunca da durum değişmez. Onurlu oldukları için hile hurda yapmak akıllarına gelmez. Gidip Google Adsense reklamlarına hileyle tıklanmasını istemezler. Tavsiyeleri sahtekarlıkla doldurup yüzlerce dolar kazanmazlar.

Blog yazarlarının şu an kullandığı modellere bakalım.

1) Klasik şekilde Google reklamları, Google bağlantıları. Google araması.
Eğer siteniz çok ziyaretçi alıyorsa, günde 20 – 30 bin gibi işe yarar. Günde 2000 ziyaretçi bile birşey kazandırmaz. Tecrübeyle sabittir.

2) Bağlantı kiralama. / Textlink
Site üzerinde başka bir siteye link verme. Bu link “nofollow” takısı olmadan verilir. SEO açısından Google PR’nız yüksekse karşı taraf bundan fayda edinir. PR’ı yükselir veya ziyaretçisi artar.

3) Siteden reklam alanı kiralamak
Sayfada genelde dünyada ortak bir görüşle “250×250 pixellik” kutularla burası kiralık der ve sitesinin ziyaretçi yoğunluğuna göre bir fiyat biçer.

Türk blog sitelerinin yüzlercesini sürekli takip ediyorum özellikle orijinal yazıları okuyorum. Neredeyse hepsinde Google reklamları görüyorum çok okunanlarda bağlantı kiralamada gördüm. Ama bu kadar.

Bu aralar Google reklamlarından elde edilen gelirler inanılmaz azaldı. Bir kehanet gibi bu konuda ilk kez yazdığımı ve topluluğa duyurduğumu söylemeliyim. Düşündüklerim birer birer gerçekleşti ve ayda yüz binlerce kez okunan bloglar kazançlarında düşüş yaşadı. Oysa bir bilgisayar dergisi ya da kültürül dergi 40 bin satsa neredeyse manşetten veriyor. Derginin aylık olarak aldığı reklamı hiç dile getirmeyelim. Kısacası yüz binlerce reklam gösterimi ve kazanç çok az. Ama Google reklamları dünyada böyle değil. Ayda 3000 – 4000 dolar kazanan bloglar var. İnanılmaz değil mi?

Türkiye’den “reklamz” ile görüştüm ama şu an için aldığım tıklama başı ücret tarifesi, durumun Google’dan daha da düşük olduğunu gösteriyor. Hatalıysam lütfen düzeltsinler. Ancak bana gönderilen oranlar böyleydi.

 

Bloglama projesinden bu açıdan çok umutluyum. Şu anda bloglama projesindeki tek gördüğüm hata şu: Eray Bey, reklamverenlerin tek konuda uzmanlaşmış blog istediklerini söylüyor.

 

Mesela yemek konusunu yazan, sadece yemek yazan blogda, “mutfak robotu” reklamı verecekler, “makarna reklamı” veya “margarin reklamı”. Çok mantıklı değil mi? Evet.

Peki kaç tane yemek blogu var. Belki yüzlerce, en son gördüğümde bu kadar çoktu. Fakat cidden izleyici bağlılığı olan okuyucuları yoldan geçerken uğramayan (Google’dan gelerek bulmayan) orijinal yemek tariileri veren fotoğrafları sağdan soldan çalmadan kendisi çeken ciddi kaç blog sitesi var?

Evet, birdenbire bir elin parmakları kadar azaldı değil mi?

Elimizde 5 bilemediniz 10 büyük blog kaldı. Peki teknoloji üzerine yazan kaç blog var? Şu an için binlerce. Peki başka hiçbir yerde hatta İngilizce sitelerde bile anlatılmayan orijinal yazılar yazan, kaliteli içerik sunan okuyucusunun sorularına yanıt veren, ayda yılda bir değil sürekli yazan kaç blog var?

Evet gerçekten azaldı değil mi? Zaten o blogları da herkes tanıyor. Yani reklamverenlerin reklam vereceği taş çatlasın 100 blog kalıyor ki bu çok doğru bir yaklaşım değil.

Özellikle tek konuda yazma şartı bence yanlış. Neden derseniz Güneşin Tam İçinde’de yirminin üstünde kategori var. Size sormak istiyorum en az bir kaç kategoride size hitap edecek kaliteli yazılar okudunuz mu okumadınız mı?

Bu şekilde birden fazla konuda yazmayı başaran ama gerçekten başaran bloglar azdır ve ziyaretçiyi de şaşırtıyor. Yüzlerce tebrik e-maili aldık bu konuda. Bu son senedir tüm bu içeriğin tek başımıza yazıldığına inanmakta zorluk çekildi. Yani reklamveren için önemli olan çok sevilen ve sözüne güvenilen blogda yer almaktır.

Peki yemek blogunda bir teknoloji reklamı olamaz mı? Aksine o kadar başarılı olur ki, çünkü ev hanımları zaten bu çeşit teknolojik öğütleri ve önerileri artık daha dikkatli öğreniyor ve HD Tvleri ve ev sinema sistemlerini gayet iyi anlıyorlar. O bildiğimiz önyargılar eskidendi 🙂

Dolayısıyla bloglama projesi ümit verici şekilde ama bence en geç bir iki ay içinde açılışı yapmalı.
Not: Şu an Beta aşamasında bende sistemi inceliyorum. Denemeler yapacağız kısacası

BİZDE “DONATE” TUŞU TUTAR MI?

Siz okuyucularıma net bir şekilde soruyorum. Kaç tane bloga ödeme yapmaya gönüllü olursunuz?

Neredeyse hiç değil mi 🙂 Ben de öyle tahmin etmiştim. Şaka bir yana, kendi adıma benim için vazgeçilmez olan onlarca blog var. Hepsi yıllık 10 YTL üyelik ücreti istemesi durumunda sanırım her yıl 1000 -2000 YTL harcamam gerekir 🙂

Ben bunu mantıklı bulamazken okuyucuyu nasıl ikna edebilirim ki?
Veya “sen niye şunu yazdın bunu yazdın sana yolladığım para haram olsun” 🙂 gibi dönüşler yapmalarını kaldıramam kısacası.
Bir daha söylüyorum bu gurur, kibir değil “onur”.

Öyleyse doğru mikro ödeme nedir?

Hem toplumsal ahlakın, hem vicdanın hem daha ilahi hükümlerin kısacası neyi referans alıyorsanız hayatınızda hepsinin buluştuğu tek nokta vardır.

Kişi bir hizmet veya mal üretir ve der ki bunun fiyatı bu kadardır. İlgilenen satın alsın.

Dolayısıyla kişi istiyorsa yıllık üye olur.

Ama parası olmayan ölsün mü okumasın mı? Hayır okusun, bizim kültürümüz aynı zamanda çok cömerttir. Bir satıcıda göz hakkı vardır, bahçelerde göz hakkı vardır. Halkımız alicenaptır. Bu bize en yakışan ve dünyaya da örnek olması gereken modeldir. Yani parası olmayan da okur. Ancak parası olan yıllık abone olur ve ek içeriğe ulaşır. Mesela her ay 2 -5 arası özel dosya sadece üyelere açılır.

Bunda korkacak bir şey yok. Ayda 2-5 konu genel olarak Google’dan gelen ziyaretçiyi küstürmez, bizim gibi sık ve güçlü yazanlar için hiçbir zorluk da yoktur.

Kısacası bu konuda pek yazmayı sevmiyorum hem blog camiasının hem okuyucunun olgunlaşmasını bekledim. ( Geçen Blog Yazarları Toplantısı’ında bunu ilk kez gündeme getirdim. Gerçi bazı blog yazarı arkadaşlar bundan hiç bahsetmeden hemen fikre sahip çıkmış ve aynı cümlelerle yazmış olsalar da senelerdir düşündüğümüz modeller bunlar.)

Ama bir sonraki adıma artık hazır gibiyiz.

Yeni gelir modellerinin başlaması için beklediklerim şunlardı. Ve bunlar için blogumu bile kapattım, yazmayı kestim.
Takip etmişsinizdir.

YENİ GELİR MODELLERİ İÇİN GEREKENLER

1 ) İçerikler orijinal olacak. Mesela bin tane “WordPress 2.x çıktı işte özellikleri makalesi” yazılmayacak. Bakılacak birisi yazmış ve güzel yazmış başka konuya geçilecek ki gelen konuklar “öff burada da mı aynı konu fotokopiden çıkmış gibi bu bloglar” demesin.

2 ) Tüm kaynaklar açıkça yazılacak. Özellikle alıntı kültürü inanılmaz önemli. Reklamverenler telif haklarına ve fikri mülkiyet haklarına inanılmaz değer verirler. Reklam ajansları da. Sektördeki kimse kopyacıya, intihalciye tahammül etmez. Anında reklam çekilir ve daha saygın bir mecrada devam edilir. Bu nedenle her yıl reklamcıların düzenlediği fikri ödüller vardır.

3 ) Kimseye sataşılmayacak okuyucu huzursuz edilmeyecek. Şöyle düşünün bir komşunuza 5 dk oturmaya gittiniz. Ama o ne bir kavga bir dövüş kıyamet. Ben nereye düştüm dersiniz değil mi? Aynı şekilde blog siteleri kişisel tatmin medyaları değildir. Yazılan yasalar çizilen karikatürler, mahkemeye verilirse basın yoluyla hakaret başlığı altında çok ciddi değerlendirilirler ve maddi manevi tazminat alınabilir. Bunu bir yana bırakalım sizin X, W, Z kişilerinden hoşlanmamanız o kişiyi güvenilmez yalancı vs. bulmanız eminim sizin gibi blog yazarlarından başka kimseyi ilgilendirmez. Gereksiz yere blogunuzu kirletir.

4 ) Google reklamları konacaksa bir sayfada bir tane olacak bir tane de bağlantı olacak en fazla.

5 ) Paypal bu sene Kasım’a doğru büyük ihtimalle Türkiye’ye gelecek ve insanlar mikroödemeye alışacak. Bu konuda bankacı olan erkek kardeşim aracılığıyla büyük bir bankanın genel müdürlüğüne gelişim projesi olarak mikroödemeyi gönderdim. İlk kim yaparsa köşeyi dönecek.

6 ) Yapılan ödemelerle gezip dolaşıp yeyip içmeden (!) önce herkes çok kaliteli hosting hizmeti alacak, sitesi hızlı açılacak. Temiz ve orijinal bir tema kullanılacak. Ya kendisi yeni tema hazırlayacak ya da kazandığı paralarla bir tasarımcıya WordPress teması tasarlatacak. Böylece reklamveren profeyoneller ile okuyucular içeriğe daha güzel ulaşacak.

7 ) Hileli SEO teknikleri kullanılmayacak. Yani konuyla alakasız özel kelimelerle çeşitli kandırmacalarla siteye ziyaretçi çekilmeyecek. Yani kişi google’da ne arıyorsa açılan blogda o yazıyı görecek.

8 ) Siteye gelen ziyaretçi sayısı değil, satın alma davranışı gösteren ya da reklamverenin hizmetine üye olanlar sayılacak. Neden mi? Yat satan bir firmaya milyonlarca kişinin girdiği blog değil, deniz ve yatçılık üzerine yazan kaliteli ve ayda belki bin kişinin girdiği site lazımdır. Gün içinde gelen on kişiden birisinin satın alma gücü ve isteği olacaktır. Yani izyaretçi sayısı cidden önemsizdir. Ama gördüğüm reklamverenler sanki bunun farkında değil. Mesela 3dgozluk.com sitemi açtığımdan sonra günde binlerce kişi giriyor ama gelen herkes 3d işine merak saran gayet ciddi okuyucular. Sitemde yeni cep telefonlarına bağlanabilen 3 boyutlu gözlük reklamları yayınlansa sizce okuyucumun ilgisini nasıl çeker? Siteye öylesine gelen değil, satın alma davranışına yönelen okuyucudur reklamverenin hedefi.

9 ) Günde kaç kez tıklanırsa tıklansın reklamın değeri değişmeyecek yani aylık gibi süreli olacak. Böylece hileli tıklama sona erecek. Yani 250×250’lik alanların satışı aylık sabit olacak. Her sitede müşteri sayısına ve elbette reklamveren yoğunluğuna göre reklamlarına fiyat biçecek.

10 ) Öneriler ve tavsiyeler WOMM reklamcılığı.
İşin bu kısmı biraz çetrefilli o nedenle sona bıraktım. Diyelim siz bir firmayla anlaştınız. Bir ürünlerini yazı içinde tanıtacaksınız, arada bahsedebilirsiniz ya da tüm yazı bunun üzerine kurulu olabilir. Burada çok ince bir konu var. Ben bir dişfırçası kullanıp memnun kaldıysam ve anlattıysam tamam ama dişetlerim kanadıysa “Harika! Harika!” demek cidden korkunç olur. Satıştan sonra müşterisine güzel hizmet vermeyen firmanın yaptıklarını görmezden gelip “bana ne canım” demek de olmaz. Aynı reklamverenin sorumlulukları olduğu gibi blog yazarının da ciddi mesuliyeti vardır. Son olarak bazı şeylerin reklamının yapılmasının doğru olmadığını düşünüyorum. Bu her blog için değişecek bir liste olacaktır. Ama seçici olmak şarttır.

11 ) Gerçek sponsorluk, yani reklam olarak değil de bir firma sizin yazdıklarınızı çok sever ve toplumsal bir hizmet verdiğinizi düşünür. Sitenizin yayınlanması için gereken tüm sabit ücretleri karşıladığı gibi emeğinizin karşılığını da verir. Siz de onların amblemlerini bir yerde kullanırsınız sitenize başka hiçbir reklam koymazsınız. Bu tam bir reklam değildir. Reklam gibi bir hedefi bir ürünü yoktur. Sadece firmayı tanıtır ve firmanın sosyal proje kapsamında çalışmasını sağlar.

Son olarak çok basit bir fikri söylemek istiyorum. Site açıldığından beri gelen her ziyaretçiden sadece 1o kuruş talep etseydim, şu an 1oo bin YTL eski hesap 1oo Milyar yapardı. Peki biz ne kazandık? Hosting parası / Site barındırma ücreti kadar bir meblağ 🙂

Bu açıdan bakıldığında blogların gelir modelleri üzerinde çalışmamızın gerektiği ortada . 🙂



EPOSTA ABONELİĞİ İÇİN

Aşağıdaki formda e-posta adresinizi yazın, gelen e-postaya onay verin.


https://suleymansonmez.substack.com/
E-posta aboneliği için e-posta adresinizi eklemeniz, aşağıdaki konuları anlayıp izin verdiğiniz anlamına gelir.
Lütfen okuyunuz. Temel olarak, siteden (Güneşin Tam İçinde) ve yazardan (Süleyman Sönmez) e-posta bülten almaya izin vermek anlamını taşır. Bu iznin temeli: okunacak yazılar, izlenecek videolar, dinlenecek podcastlar, fotoğraflar, tanıtılacak ürün, kitap, site, uygulama, yapay zeka, eğitim, gezi, teknoloji, anket gibi içerikler ve kampanyalar olabilir. Bültenin içeriğinde, bülten sponsorunun ürün ve hizmetine ait bilgi, link ve banner yer alabilir. Bülten e-posta sistemi substack isimli dünyaca çok bilinen, güvenilir e-posta sistemi tarafından gönderilir. E-postalar yeni bir e-posta dağıtım sistemine geçmek dışında üçüncü şahıs ve şirketlerle paylaşılmaz. İşleyiş gereği yurtiçi ve yurtdışındaki server sistemlerinden hizmet verilebilir. Spam gönderilmez. İstediğiniz noktada, tek adımla her e-postanın en altındaki "Unsubscribe" seçilerek üyelikten çıkılır ve siz tekrar e-posta abonelik formuyla veya bülten sayfasında üye olana dek yeni e-posta almazsınız. İlginiz için teşekkür ederiz.


40 YORUMLAR

  1. Yazı güzel olmuş. Olaya profesyonel yaklaşmanız ayrıca hoşuma gitti.

    Bahsettiğiniz “bazı yazıları ücretli yapma” modelini turk.internet.com uyguluyor. Tabii onlar profesyonel. İyi bir çalışma ile onların ücretli abone sayısının %10- 20’sine rahat ulaşılabilir.

    Bir de aklıma kolektif blog projesi geliyor. Sağlam yazan 10 tane yazan blog yazarı bir araya gelip bahsettiğiniz özelliklerde bir site açsa acaba durum ne olur?

    Biraz daha kafa yoralım bakalım başka neler çıkacak 🙂

  2. Selçuk Hocam sağlam 10 blog yazarı değil artık 8 tane daha bulsanız ne olur 🙂

    Düşünelim evet düşünelim. 🙂 Sizin yazınız ufuk açıcıydı. Binelrce blog yazarıyız. Birimiz bir fikir bulsa ve adil güzel bir fikirse tüm camia bundan yararlanacak. Yorumunuz ve konu hakkındaki makaleniz için teşekkür ederim.

  3. Basılı olmak lazım. Sağlam yazan 10 blog yazarı yazsın biz dağıtalım. Ben Süleyman Abimin yazısı olan bir gazeteyi her hafta İstiklal’de dağıtırım. 🙂

  4. Hocam ellerinize sağlık. Bu aralar yoğunluğumdan dolayı ortalarda pek görünemiyorum, kusuruma bakmayın. Malum son sınıfım ve Çin’e gitme hazırlıklarım var 🙂

    Ben Çince öğrendiğimde Çince blog açıp Adsense’e bir de o açıdan bakacağım 😀

    Reklamverenler açısından düşünüldüğünde teknolojik ürünlerin reklamını yemek sitesine değil de teknoloji hakkınndaki sitelere vermesi normal. Siz de yazdıklarınızda haklısınız ama kadınlar ne kadar teknolojiye ilgili olursa olsun, teknoloji sitesindeki reklam daha etkili olacaktır.

    Peki birçok kategoride yazan blogcular ne yapacak? Sizden örnek verecek olursam şöyle olabilir gibi geldi. Bloglama’da fotoğrafçılık ile ilgili reklamlar mı var siz o reklamları fotoğraf kategorisindeki yazıların tekil sayfalarına koysanız ve başka reklamları da ilgili kategorilerdeki yazılara. Böyle bir sistem gelişebilir mi acaba.

    Yabancı blogların çoğunda 125×125’lik resim ve sabit reklamlar var. Yani reklamveren tıklamaya bakmadan aylık reklam veriyor. Türkiye’de en iyi örnek olarak http://www.webrazzi.com‘u verebilirim. Webrazzi’de 125×125’lik 6 adet kutu var ve bu kutuların 5’i şu an dolu. Peki ne kadar kazanıyor Webrazzi? Sitesinde kutuların ücreti ile ilgili şu ibare yer almakta.

    Her bir sponsor kutusu için aylık ücret 1000 YTL + KDV‘dir.

    Şaşırdınız mı? Eğer tüm sponsorlar bu ücreti vermişse ki ben verdiğini düşünüyorum Webrazzi’nin şu anda aylık en az 5000 YTL kazancı var. Güzel bir örnek olmuştur umarım. Bu arada bildiğim kadarıyla Webrazzi’nin on binlerce günlük ziyaretçisi yok.

    Bağış mantığının Türkiye’de oturması uzun yıllar alacaktır ama umarım gerçekleşir. Ben deneme amaçlı yemek tarifleri siteme koydum. Henüz para yollayan olmadı 🙂

  5. Basılı medyaya, özellikle gazetelerin hafta sonu eklerine, kültür-sanat v.b dergilere yazılarınızı -telif ücreti karşılığında- göndermeniz bu sorunu bir nebze olsun çözer.

  6. Yazınızda da dediğiniz gibi profesyonel olmak şart. Bir de bence tüm blogcuların yanlış yaptığı bir konu var, o da reklam vereni ayağımıza bekliyoruz. Bugün yerel bir gazete de bile sadece reklam toplamak için firma firma dolaşan bir çalışan varsa bence reklam almaları çok doğal.

    Reklam almak için de profesyonel olmak lazım. Sizin siteniz ne kadar iyi olursa olsun reklamveren siteyi bilmediği sürece reklam veremez. Reklamcılık bilimi ile yakın ilişki kurmamız gerekiyor.

  7. Süleyman Bey;Yine çetrefilli bir yazı yazmışsınız her bir alt başlık ayrı ayrı tartışılması gereken özellikte bir yazı

    Türkler ne yapıyor ise yabancılar da aynısını yapıyor yukarda belirttiğiniz gözlemler doğrudur “Donate ” olayı yabancılarda var ama sağlam iş çıkaran ve karşılığını göremeyen veya adsense reklamı koyamayan kişiler bu yola başvuruyor.

    Türkiyede “Donate” olayını koysanız ikinci gün gelip sadaka mı istiyorsundan tutun hem çalıntı yazı koyuyorsunuz hemde yardım istiyorsun ithamlarına kadar her şey söylenir sizde o “Donate” eklentisini koyduğunuza bin pişman olursunuz yazınızda belirttiğiniz gibi bu donate olayı Türkiyede kolay kolay tutmaz.

    İşin özü yine dönüp dolaşıp emeğe saygıya geliyor.Emeğe saygının olması için insana saygılı olunması gerekiyor.İnsana saygılı olunabilinmesi için bireyin iyi eğitilmesi gerekiyor (Üniversite bitirmiş biri eğitimsiz olabilir)

    Son yazılarınızdan anladığım birkaç şey var birincisi işiniz bu olacak ve bunun maddi karşılığını görmek istiyorsunuz .Yazılarınızın çalınmamasını ve insanların bilinçlenmesini ve yazara saygı duyulmasını istiyorsunuz.

    Yani siz ayda bir kez hırsızlık,içerik çalma gibi şeylerin kötülüğünden bahsetseniz bile yine yapılan yapılacak
    önlem olarak noktalama işaretlerine siteninizin linkini verirsiniz..Çalanı uyarırsınız ve şikayet edersiniz bunuda sitede belirtirsiniz olur biter.Google zaten yayını yaptıktan sonra pingleme işlemini yapıyor.Bunlara rağmen devam ediyorsa zaten yukarda bahsettiğim eğitim sorunsalı devreye giriyor.

    Onca saat emek verdiniz ve yazınızı yazdınız sonrasında yayınladınız bir,üç beş derken yüzlerce yazı oldu ama hala para kazanamıyorsunuz.

    Gerçekten blog yazmak emek gerektiriyor birkaç saatini harcayabiliyorsun yazı yazarken ve bu bir kaç saatin karşılığı 0,001centten (Adwords reklam verenlerin genel ödedikleri fiyat) hesaplanıp bir günün sonunda 1 dolar bile kazanamamak işte o isyan ettiriyor.

    Yabancılarda sistem oturmuş vaziyette yabancıların adsense yayınları veya başka reklamları var ise ilk önce reklamlara tıklıyorlar çünkü biliyorlar ki o kişinin doğru dürüst bir geliri yok ise ve bu yazdıklarının karşılığını göremez ise bir süre sonra elini ayağını çekicek bu işlerden bunu biliyorlar ve reklamlara bir şekilde tıklıyorlar.

    Dikkat ettiğim blogcular arasında aynı şikayetler ve hemen hemen aynı tarz yazılar var.

    Bana söylermisiniz bir blog eklentisinin blog tutandan başka birine faydası varmı?Wordpress’in 2,5 sürümünün çıkıp çıkmaması beni bile ilgilendirmiyor ve bu eklenti çıktığı gün Bildirgeç,forumlar,ve diğer bloglarda yayınlanıyor.

    Bu kısır döngü içinde de sen benim içeriğimi çaldın sen benim yazımı arakladın diye kavga dönüyor.

    Yani işin aslı blog yazarı olacak kişi yazar olduğundan habersiz.Söylermisiniz bana bir politika konusunu neden kimse kolay kolay çalmıyor.

    Her neyse çözüm önerime gelince

    Birincisi blogcular ortak bir karar alcak o grup birbirlerinin readerına düşen yazıya benzer yazı yazmayacak

    İkincisi Süleyman Beye bahsetmiştim ve bloğumada daha detaylı olarak yazdım.Google Custom’a ilgili konunun mevcut olabileceğini gördüğünüz siteyi eklemek.
    Sitenizde arama yapıldığında sizin sitenizde o yazı yoksa önerdiğiniz sitede varsa googledan önce o sitenin linki çıkıyor.Ve o siteye hit sağlamış oluyorsunuz linke tıklarsa sizde para kazanmış oluyorsunuz.Yani al gülüm ver gülüm oluyor.

    Üçüncüsü ve en önemlisi bu grup birleşip sitelerdeki yazıları ingilizceye çeviricek benim aklımda bu fikir var zaten yapıcam yapmasına da önceliğim başka şeylerde şimdilik

    Zaten ingilizceye çeviridiğin kısma “Donate” linklini gönül rahatlığıyla koyabilirsin.

    İlk aklıma gelenler bunlar

  8. Bence “donate tuşu” çözümü gayet başarılı olabilir. Sürekli birkaç blogu takip eden, dolayısıyla blog, e-ticaret vs. gibi kavramlara yabancı olmayan biri, memnun kaldığı içeriğin sahibini -miktarı ne olursa olsun- desteklemek ister. Ki “sen niye şunu yazdın bunu yazdın sana yolladığım para haram olsun” zihniyetine sahip birinin donate tuşunun yakından geçeceğini sanmıyorum 🙂

    Toplam bağış miktarı tek seferde bakıldığında büyük gibi gözükebilir ama her ay beğendiğiniz herhangi iki bloga 10’ar ytl vermenin çokta büyük bir “gider” olabileceğini sanmıyorum.

    Okuduğu içeriğe verilen emeğin farkında olan bir okuyucu yazınızın başında verdiğiniz örnek gibi davranışlarda da bulunabilir. Mesela ben, eğer içeriğini beğendiğim bir blogsa, en azından reklamlara tıklıyorum. Küçük olsa da katkı katkıdır 🙂

    Sonuçta, ne kadar başarılı çözümler üretirsek üretelim, başarıya ulaşmasının okuyucuların bilinç ve niyetine bağlı olduğunu düşünüyorum.

    Saygılar.

  9. Erdem Bey evet Süleyman Bey’in yazısı bloglar üzerine ama bu iş sadece blog dünyası ile sınırlı değil. İçeriklerin korunması yönünde en önemlisi forum sistemlerini yönetenlerin de bahsettiğiniz şekildeki bir mutabakata evet demeliler. Yani sadece olaya blog dünyası açısından bakayalım daha geniş olmalı. Türk İnterneti olarak düşünelim hatta… Hatta Süleyman Bey gelirler açısından da Türk İnterneti olarak düşünmek artık daha doğru olurdu yazınızda. Her ne kadar kişiler bloglar vasıtasıyla internette etkin olmaya başladı iseler de forum sistemlerinden buralara geldiğimizi de unutmamak gerekir. Ben özellikle de forumlardaki kullanıcıların paylaşma adına içerikleri çaldıklarından habersiz olduklarını ya da kasıtlı yaptıklarını görüyorum. Bu bence alıntılamadan da daha beter malum forumlar paylaşma alanı olarak gösteriliyor. Ancak eksik yorumlanıyor, forumlar da bloglar gibi kişilerin fikirlerini, birikimlerini paylaşma yeri idi. Ne var ki artık daha farklı algılanıyor ve değişim işaretleri de kısmen olsa da veriliyor. Yine de her zaman googleda arama yaptığımızda görüyoruz aynı içerik art arda farklı blog veya forum sistemlerinde ele alınmış, pardon alıntılanmış-paylaşılmış…

    Geçen günlerde Topluluğumuzun forumunda bir tartışma yaşandı entellektüel yaşama dair bir forum yayında ve bu forumun yöneticilerinden biri de Topluluğumuzun sitesinden bazı yazıları aşırmış ama kaynak belirtmiş yine de sağolsun. Lakin kaynak belirtmesine rağmen içeriğimizi izinsiz almışlar ve Topluluktaki arkadaşlarımızdan biri yazıyı fark etmiş ve foruma ileti göndermiş sonra baya bir tartışma olmuş ardından da bu tartışmayı burada bizim forumda sürdürdük. Sonra bu tartışmaya aynı düşünce zihniyetine sahip bir arkadaşımız da katılarak devam etti ve en sonunda dayanamadım bir şekilde noktayı koydum. Düşünce zihniyeti kısaca şu: “Paylaşmak”. Yani diyorlar ki sen saatlerini vermişsin, o kadar çeviri yapmış ve kaynak taraması yapmışsın, burada da yayınlamışsın. Madem bu kadar emek vermişsin biz de yayınlayalım daha çok kişi okusun. Bu zihniyetin devamında da şu var ama örneğin biz bir bilim sitesiyiz bizim sitemize gelen ziyaretçinin tüm bilgi elinde olmalıdır diyor arkadaş, ben de olsun diyorum. Lakin onlar diyor ki üretmeden internette ve yazılı kaynaklarda var olan yazıları toparlayalım sadece biz de olsun diyorlar ve buna da paylaşma yakıştırması yapıyorlar. Ama üretim yok sadece paylaşma o zaman bu toplum ne kazanacak? Hiç evet koca bir hiç. Çünkü sen zaten olanı yayınlıyorsun , olanlara yeni bir şey eklemiyorsun ki (üstelik yayınladıkları çoğu yazının üreten kişi tarafından izni yok) faydan dokunsun… Neyse bu zihniyet daha da uzar başka mecralara gider ama Altın Örümcek Web Ödüllerinde her sene de ödül alması cabası sizce bu ödüller içeriği üretene gitse daha iyi olmaz mı?

    Bence yukarıda anlattıklarım bir paylaşım şekli değildir, ben daha çok hırsızlık diyorum. Niye mi?

    Sen madem diyorsun benim sitemde ziyaretçi var bilgilensin, o halde verirsin içeriğin orjinaline bir link ziyaretçi de bilgilenmek istiyorsa gider,okur! Yanlış mıyım?

    Kusura kalmasınlar ama aynı yazıyı tekrar tekrar başka şekillerde kopyalamak sadece o yazıdan haksız kazanç sağlamaktır. En azından googledan gelen ziyaretçi benim siteye tıkladıktan sonra tekrar aramaya devam ediyorsa o siteye de tıklaması demektir…

    İşte dostlar biz bu konularda sıkıntılıyız. Burayı aşarsak “donate” ya da diğer reklamlar (Google Adsense, Adnet, Bloglama vs) anlam kazanır. Hiç değilse bu üretimin devam etmesi zihniyetiyle reklamları değerlendirir ziyaretçi. Böyle bir zihniyete sahip ziyaretçi olması için de paylaşım ve üretim zihniyeti yerinde olan bir Türk İnternet Kullanıcısı olması gerekir. Temiz ve Türkçe İnternet istiyoruz!

    Son olarak konuyla ilgili de google adsense artık tat vermiyor!!! Yetkililerin birşeyler yapması gerekiyor ya da biz adsense kullanıcıları olarak uyandırmamız gerekiyor adsenseyi sanırım…

  10. Herkese merhaba.

    Kendi blogumda önceleri “yazılarıma link verildikten sonra alınmasında sakınca yok” diyordum. Suistimal edildiğini görünce “kısa alıntı + görülebilir link” kuralını getirdim. Getirdim de ne oldu? Kendi kendime konuşmuş oldum.

    En son vardığımız nokta RSS feed’inden bütün sitemin içeriğini çeken edepsizin biri oldu. Bir de “alıntı çalıntı yok kardeşim, siten paylaşıma açık, nasıl olduğunu söylemeyeğim ama açık” diyor utanmadan.

    Kötü niyetliler dışında, “bilgi paylaşıldıkça çoğalır” sözünü yanlış anlayanlar var. Geliyor, yazıyı beğeniyor, hemen kendi sitesine ya da forumuna yapıştırıyor. “Ne güzel yazmışsın eline sağlık” diye ona teşekkür ediliyor.

    Bence sadece alıntı kültürü değil, bir “hak kültürü” eksikliği var hepimizde. Biz blog yazarları sadece yazı açısından bakıyoruz. Fotoğraflar, filmler, müzikler, bilgisayar yazılımları, tasarımlar için de düşünülmeli bunlar. Hatta Adwords ile reklam verenler için de düşünülmeli; bir bloga destek olmak için boşuna tıkladığınız reklam ile reklam verenin hakkını ihlal etmiş oluyorsunuz.

    Bunları düşünüyorum ama biliyor musunuz, yakın zamanda hiç bir şey değişmeyeceğini de biliyorum. Fiyatı 50-60 YTL’den 10-20 YTL’ye düşmüş bilgisayar oyunları için insanların tepkisi şöyle: “Saçmalık, bunu ben 3 YTL’ye alırım!”

    Bitmek bilmez kopyacılık tartışmaları dışında bir de şunu eklemek istiyorum: Blog yazarları marka olmayı öğrenmeli. Bu aralar herkes marka olmaktan bahsediyor ama gerçekten önemli. Biraz pazarlama bilgisi herkese gerekli. Bir program yazıp neden kimse satın almıyor diye düşünen programcı ile yazı yazıp neden kimse gelmiyor diye düşünen blog yazarı arasında fark yok. İlk eleştirel yorumunuza “beğenmiyorsan okuma” diyen birinin bloguna bir daha girer misiniz? Blogumuz bir mağaza, okur da müşteri. Böyle düşünmek lazım.

  11. Bu arada Gökhan beyin verdiği linkteki tartışmaya göz attım da, bırakın yakın zamanı, daha uzuuun bir süre bir şey değişecek gibi değil.

  12. Ömer basılı medyayı çok düşündüm. Ama şu an gelen bir teklif yok. Ayrıca tüm basılı medya Internet’in gelişiyle sarsıcı bir rekabet yaşarken ve bunun gerilimi içindeyken biz bu işi çoktan yapıp Internet denizinde yol alanlar geri dönmemeliyiz. Aksine daha onların aklına bile gelmeyen modellerle yayıncılık yapmalıyız. Bugünlerde yeni düşüncelerim var. İnşallah yapacağım ve göreceksiniz.

    Ama desteğin müthiş güven verici çok sağol. 🙂

    Uğur, Webrazzi sponsorluk kutuları güzelmiş. Çin’e gidiyorsun ya bize neler getireceksin oradan 🙂
    Ben “bağış” demiyorum. Sadaka gibi oluyor. Kesinlikle baştan bu sözü kullanmamalıyız. Bu “hizmet bedeli” olarak ortaya konulmalı başka bir şey değil.

    Enes Reyhan basılı medya hakkında üstte Ömer’e dediğim gibi bence gidişatımız daha doğru, biraz önce M.Ali Brand ana haber bülteninde kanallarının Internet sitesinin reklamını yapıyordu. Çünkü 24 saat hizmette olan bir yayın organı Internet.

    Yine de makalelerimin Ekinoks Kültür Sanat Dergisi’nde yayınlandığını biliyorsunuzdur belki. Şu anda Mihrace.Net‘te yayında olanların bir kısmı önce yazılı basında yer aldı.

    Erdal, şöyle düşün seri ilanlara müşteriler ilan vermiyor mu? Gazetenin seri ilanları pazarlaması mümkün değil. Ancak teşvik edebilir. Biz de sürekli yayın halindeyken reklam alanlarını sponsor reklamlara açıyoruz. Bir blog yazarının şirket şirket gezmesi zor. Oysa şirketler ne büyük bir gücü ne kadar ucuza kiralayabileceklerinin farkına varmalılar. Web sitelerine verdikleri parayla bir günlük gazatede bir köşe bile kiralanmaz. Oysa onbinlerce insana ulaşıyoruz. Bu paylaşımı farketmeliler. Az kaldı.

    Berker “donate tuşu” için olumlu desteğinize teşekkür ederim.

    Göhkan Bey ve MY, bundan sonra canımızı sıkmayacağız. Eğer sitelerimizden iyi para kazanırsak bir avukat tutarsınız bu yazınızı çalanları 6 ayla 2 yıl hapis ve eserin 3 katı para cezasıyla mahkemeye verirsiniz. Bakın bu lafları söyleyenler öyle hızlı yutarlar “abi abi” diye peşinizde koşarlar ki inanamazsınız. Detay için bu yazıya buyrun.

    Kanun eskisi gibi değil. Bir yazıyı komple almanın cezası büyük. Ama sanırım biz kendimiz daha ne yapacağımızı tam anlamadık. Sanki elimizden birşey gelmez sanıyoruz. Doğru değil ki, o eskidendi.

    Ayrıca sitenin yayınının şikayetle kapatılması da mümkündür. Böyle kolay çözümlerin yanısıra Google’a şikayet edilerek hırsızlığı yapan site tüm Google arama sonuçlarından çıkarılabilir.

    Hem lehimize olan bir şey daha var. Büyük medya kuruluşları Internet’e girdi. İçerik hırsızlığıyla sert bir mücadele başladı. Dediğim gibi gidişat güzel. Artık içerik çalanlar korksun.

    Forumlara gelince bu çeşit çalıntı içeriğe izin veren forumlar birer birer kapatılınca tabiri caizse “jetonları düşecek” ve üyelerin her istediğini çalmasına izin vermeyecekler. Ona da az kaldı.

  13. Süleyman Bey, şu google’a şikayet etme konusunu biraz daha geliştirmeyi planlıyoruz daha önceden KuarkTeknoloji’de bahsetmiştim hatırlarsanız. Yakında size bu konuyla ilgili bir e-posta da yollayacağım. Ayrıca “az kaldı”lar ümit verici ve meraklandırıcı bunu da eklemeliyim 😉 .

  14. Ellerine sağlık süleyman hocam, benim tasarımımı da yaparmısınız ? Bu konu hakkında konuşalım sonra..

    Bu arada uğura şunu söyliyim ben çince adsense denedim 🙂 İlk blog yazmaya başladığımda 18 tane çince yazım vardı açıkcası ingilizce yazılar daha çok veriyorlar 🙂 Şimdi hiç yok 🙂

  15. @Gökan ATMACA ;

    Aslında benim söylediklerimi blog üzerine değil internet geneline de yayabilirsiniz.Söylediklerim uygulanabiliyorsa forumlarada uygulanabilinir.Ama birçok forumda içerik yönünden kopyala yapıştır olayına döndüğünden dolayı google tarafından gerekenler yapılıyor.

    Birde bir kullanıcı 3-5 tane foruma üye ve o kullanıcı birine yazdıgı bir yazıyı direk diğer üye oldugu yerlere de kopyalamaya başlıyor.Ne yazık ki böyle bir kültür oluşuyor x forumundan y forumuna ordan al buraya kopyala sonra internet çöplüğe dönüyor.

    Dikkat ederseniz büyük komünüteler haricinde (bildirgec,ekş,v.si) aramalarda daha çok bloglar ön planda yer alıyor sonrasında forumlar veya siteler çıkıyor.

    Bir şekilde forumlar cezalandırılıyor nedeni genelinin çöplüğe dönmesi durumudur

    Aynı şey şimdi bloglarda olmaya başladı.Bildirgeçe veya sözlüğe yazıyor sonra yazdıgı yazıyı kendi bloğunda da harfi harine dokunmadan yayınlıyor kendi yazısı ama sonuçta iki yerde birden yayınlanıyor.Google böyle şeyleri sevmiyor ya bildirgeçin pr’si (page rank )düşer yada o yazının yer aldığı bloğun pr’si düşer.

    Beş sene sonrada aynen forumlar için söylenen sözler bloglar için söylenir.

    @Berker PEKSAĞ

    Adsense reklamına tıklamayan kullancı nasıl olur da donate tuşuna tıklayıp ödeme yapar.

    Burada reklam çeşitleri hakkında Süleyman Bey zaten gerekli şeyleri söylemiş.Blog yazarı veya site sahibi biri reklam ajansı gibi davranması anlamsız

    Reklam dengesini oluşturamadık bir kısım blog adsense tu-kaka tıklamayın propagandası yapıyor diğer kısım bir şey diyemiyor sadece serzenişte bulunabiliyor.

    Adsense reklamına tıklama ile ilgili birşey söylese teşvik etmekten banlancak

    Gelir modeli hakkındaki çözüm önerilerim ilk yorumumdadır

    @MY
    Ne yazık ki onu diyen kişi kısmen de olsa haklı olmuş oluyor.RSS ayarlarını yapılandırmanız gerekiyor yazıları alıntı yapılabilecek şekilde 200-500 karakter arasında sınırlandırın ve devamı için site linki verin kısıtlı yazının sonunda devamı için siteye davet edin zaten yapmışsınız

    İşte işin püf noktası burda başlıyor yapılandırmadan sonra sitenize birde google reader klibini eklediğiniz zaman beğendiğiniz yazıları paylaşıma açarak diğer blogları tavsiye etmiş oluyorsunuz.Bu olay zincirleme şeklinde olduğunda blog veya site bir adım öne çıkmış oluyor.

    Yani bir şekilde dinamik link vererek bloglar birbirini destekleyerek çalıntı içeriğin önüne bir engel daha konmuş olunuyor.

    Blogcuların pazarlama öğrenme işi en son yapılacak iş olmalı mesela Süleyman Beyin bloğu hiçbir şey değişmeden sadece türkçe yerine ingilizce dilinde olsaydı aylık kaç para kazanırdı sizce?

    Eminim ki ne pazarlama öğrenmesi gerekecekti nede bu yeni gelir modellerini yazakcatı.

    Blogcular site sahipleri bir şekilde yüz yüze olmasa bile interaktif olarak fikir alış-verişinde bulunmaları gerekiyor.

  16. Gökhan Bey beklerim e-mailinizi. Az kaldılar güzel olacak umarım. 🙂

    Ceoyavuz aslında sana uygun kafamda harika bir tema var. 🙂 Cidden konuşalım ama en erken 3-4 hafta sonraya gün verebiliyorum. Şu anda başkaları tema istedi onları yapıyorum. İşler iyi maaşallah 🙂

  17. Güzel yazı. Hem samimiyeti, hem de ne olup bittiğini başarılı bir şekilde ifade ettiği için.

    Bana bu konuda turk.internet.com da bir yazı yazma fikri verdi. Ama madem burada bir esin verdi, önce bazı şeyleri burada paylaşayım istedim.

    Önce Doğu Kültürü ifadesi için bir not; bu kültür güzel bir şey. Aksi kültür insanı (her ne kadar donation tuşu ile sanki bir şeyler varmış gibi gözükse de) mutlu eden bir kültür değil. Konumuz bu olmadığı için bunu geçiyorum. İsteyene anlatırım.

    Blog’ların ya da online yayıncılığın para kazanma hikayesine gelince. Sizlere bu konudaki en eski yayıncılardan birisi olarak durumu anlatmadan önce Süleyman Kardeşin 2-3 hatasına parmak basalım;

    Yeni Gelir Modelleri için Gerekenler Başlığı altındaki bölüm başarılı. 1 ve 2’yi çok beğendim. 3 tartışılır. Bazı noktalarda olanı anlatmak “sataşma” olabilir. Orada tercih içerik sağlayanın stratejisine kalmış. Ama 4 hatalı. Google Reklamı tek olmak zorunda değil. Bu ilk başta böyleydi. Şimdi değil. Hatta Google size optimizasyon raporu gönderiyor ve soruyor neden 2 ya da 3 tane koymuyorsun diyor.

    6 ve 7 çok doğru. 8 sadece ütopya. Böyle bir şey yok. Reklam almanın yolu, aşağıda da anlatacağım gibi, başka başka saçma sapan kurallara bağlı (tabi bize saçma geliyor ama bazıları için doğal).

    9 yine yanlış. Bu ancak düşük impression olduğunda geçerli. Büyük impressionlarda bu zaten mümkün değil. Çünkü sabit rakamın 30.000-100.000 $ olma durumu var. Bir kerede bu kadar para veren nadir. Ancak MSN filan alıyor bu rakamları.

    10 doğru bir model. Ama tarif edilmeli ve sayfada okuyucuyu kandırmadan. Verilmesi şartıyla.

    11 veren varsa, bize de haber verin. 🙂

    Bunların dışında benim sayacaklarım da var ama başka bir yazıda anlatayım.. Bu yazıda üstteki çizgiyi takip edelim..

    Ben 1997’den beri online yayıncılığı yapıyorum. 1999’da yayına başladığımız KadinVizyon, Superonline içerik ortağıydı. İlk şaşkınlığı orada yaşadımdı. “Neden reklam alamıyoruz!!!!”. Tabi 2001 krizi ve arkasındaki dalgalanmalar 2002 de durum aynı kalınca, Reklamatık.com adına bir araştırma yapmaya karar verdik. Durumu yerinde görecektik. Bu araştırma Türkiye’nin ilk İnternet Reklam Araştırmasıdır. İsteyen buradan okuyabilir. http://www.marketingturkiye.com/BilgiBankasi/Detay/?no=147

    Bu araştırmanın sayfada göreceğiniz bulguları dışında, bana verdiğini şöyle anlatayım; Klasik Medya ile Klasik Reklam Ajansları arasında Türkiye’de 1980 sonrasında kurulmuş organik bağlar var. Dünya’da bu bağlar daha da eski. Risturn adı ile medyaya sağlanan reklamın belli bir yüzdesi ajansa geri veriliyor.

    İnternet reklamcılığı ise ne olduğu belirsiz (hatta hala öyle olduğunu düşünen reklamcılar var), yayıncıları son derece fazla sayıda bir alan. Üstelik teknolojik bazı zorlukları (anlamak için) da var.

    Klasik medyacılar belirsizlik yerine kurallarını bildikleri oyunu oynamayı tercih ettiler ve internet reklamcılığını uzun süre dışladılar. Sorduğunuz zaman da “müşteri istemiyor” gibi bir cevap verdiler. Müşteriye “bak dergi ve gazetede potansiyele reklam veriyorsun, oysa burada sayısı belli adet satın alıyorsun” demediler. Daha ekonomiktir demediler. Müşteriyi daha iyi hedeflersin demediler.

    Bu sıkıntı sadece Türkiye değil, Dünya için de böyle oldu. Google kitabına bakın. Göreceksiniz. Onlar da aynı sıkıntı üzerine hatta teknolojiyi satmaya kalktılar. MSN, Bill Gates, Alta Vista filan görüştüler. Ama kimse Google ile ilgilenmedi. Herkes teknolojiyi anlamak yerine bizde var diye cevapladılar.

    Bu da Google’u internetin gücüne başvurmaya taşıdı. Bunu Long Tail olarak da tanımlayanlar var. Yani klasik reklamcılıkta müşterilerin % 20’si reklamın % 80’ini verirken, % 80’i ancak % 20 reklam veriyordu. Oysa Google ADwords % 80 reklam vermeyenden de reklam alarak, klasik reklamcılığı altüst etti.

    Bu da klasik medyayı altüst etmeye başladı. New York Times gazete gelirleri 2006 da dibe vurunca olay hayli tartışıldı. Haber burada http://turk.internet.com/haber/yazigoster.php3?yaziid=16449

    Burada anlatmak istediğim de tam bu; ben çocukken “tarih nasıl yaratılır?” diye merak ederdim. Bugün internet-telekom işinde olanlar, tam da tarihin göbeğinde yaşıyorlar. Gelişmeler şu anda oluyor hem bizim gözümüzün önünde, hem de biz de katkıda bulunabiliyoruz bazen.

    1800lerin otomotiv sektörü neyse, 1995 sonrası Telekom sektörü aynısı. 1920’lere dek trafik kuralları ve teknoloji oluşturulmuştu. Biz de Telekom sektörünün hukukunu, ticaret yapısını, para kazanma usullerini hep birlikte yaratıyoruz. Bu da 2020’lere kadar olabilir (özellikle güvenlik alanı çok değişim geçirecek daha)

    Yani iyi haber… blog ya da online yayıncılar henüz para kazanmaya başladılar, başlayacaklar. Aman moralinizi bozmak yok..

    Ama dikkat edilecek hususlar var. Örneğin Taksim’in ortasında bir apartmanın önyüzünde sayaç var. Bir gazete günde 40 milyon sayfa okunduğunu iddia ediyor. Reklam almaya gittiğinizde reklamveren ya da reklamajansı önünüze bu rakamları koyuyor. Bu rakamların ne anlama geldiğini anlatmak lazım. Karşınıza script ile sizi tepeye fırlatan Alexa’yı koyuyorlar. Bunu da anlatmak lazım..

    Turk.internet.com da biz bazı konuları misyon edindik. Bunların birisi 5651 sayılı kanun ve site kapatmalarıdır. Bir tanesi de internet yayıncılığı ve para kazanma yollarıdır. Süleyman doğru söylüyor. Gerçek Online Yayıncıların para kazanma modelleri üzerinde çalışmaları ve daha önemlisi biraraya gelmeleri gerekiyor. Bu konuda düşünceleri olanları ben de duymak isterim. Bana fusun@nebil.com adresinden ulaşırsınız. AMa lütfen subject kısmını boş bırakmayın..

  18. Füsun Hanım çok güzel bir yorum cidden keyifle okudum. İşi iyi bilen birisi olarak, yorumunuz konuya değer katmıştır, her zaman beklerim.

    Eleştirilerinize birlikte bakalım mı?

    4. başlıkta tek Google reklamı dedim. Çünkü başlık “alternatif gelirleri alabilmek için gerekenler”. Sitede her yerde Google reklamı varsa, sponsorun reklamı görünmez olacaktır. Text linkler ise yeni anlaşmayla sanırım Google ile birlikte kullanılamıyor.

    Kısacası dediğim sadece Google ile kazanç sağlama durumu değil, eğer Google tek başına seçilirse elbette her yer reklamla doldurulabilir. Ancak okuyucu bundan hiç hoşlanmıyor. Bir iki taneden fazla reklam gören hatta inadına tıklamıyor diye biliyorum 🙂 Google elbetteki “Niye çok reklam koymuyorsunuz?” diyor. Çünkü mümkün olduğu kadar çok reklam gösterimini hedefliyor.

    “8 bence ütopya” demişsiniz. Ama düşünün, ben bir pırlanta firması sahibi olarak sponsor olsam, gidipte herhangi bir siteye değil elit zevkleri anlatan bir siteye sponsor olurdum. Konuya uygun düşmesi için. Ve ziyaretçi sayısına değil, kimlerin ziyaretçi olduğuna bakardım. Düşünsenize yılda 3 kez siteye giriyorlar. Evlilik yıldönümü, sevgililer günü ve doğum günü sonra eşleri için bir pırlanta beğenip ısmarlıyorlar veya dükkanınıza geliyorlar. Kişinin binlerce kez gelmesine gerek yok.

    Ancak aracı kurumlar konusunda yüzdeyüz haklısınız. Şu an firmalar reklam pastalarının ufacık bir bölümünü ajansların Internet’te dağıtması için ayırıyor. Onlar da alışık oldukları bilinen sitelere veriyorlar. Böylece aynı büyük sitelerde hep aynı tür reklamları görüyoruz. Ajanslar bu reklam pastasını dağıtmakla uğraşmak istemiyor gibi bir görünüm çiziyorlar.

    9 için açıklama yapayım. Bir çoğumuzun siteleri ayda bir milyon ziyaret edilmiyor. Eğer edilseydi sabit reklam alanı 10 bin dolarlar ederdi. Etmiyor. Bu nedenle firmalar kolayca sabit alanlar kiralayabiliyor. Ama eğer siteniz söylediğiniz kadar çok hit alıyorsa tek bir 250×250 alan birden fazla firmaya dönüşümlü kiralanır. Böylece hepsi yine random/rastgele görünür ama sabit reklamın getireceği en büyük kar, sahte tıklamalarla gereksiz meşgul olan müşteri web serverleri rahatlatmak ve anlamsız tıklama oranlarından kurtulmak olur.

    11 başlayacak. Cidden çok az kaldı. Buna inanın. Her güçlü kurum basından yararlanmak ister. Özellikle en iyi tanıtım, sosyal projelerdir mesela Kardelenler projesi ile Turkcell’in kazandığı itibar ölçülemez değerde yükselmiştir. Bunu reklamla elde etmeleri imkansızdı. Okula gidemeyen kızlara sponsor olarak müthiş bir başarıyı da kazandılar.

    Aynı şekilde blogların tüm masrafı dediğimde onbinlerce dolardan bahsetmiyorum.

    Gerçekten çok ufuk açıcı bir tartışma gelişiyor. Ev sahipliği yapmaktan mutluluk duyuyorum. Siz konuklarıma kahve , çay veya başka bir içecek ikram edemediğim için özür dilerim ama ilgi sevgi ve saygım hep burada.

  19. Türkiye’de özgün içerik yazan blog sayısı maalesef çok az. Reklam veren yazınızda da belirtildiği gibi özgün içeriğe, konusu belli, farklı alanlarda boğulmayan sitelere reklam vermek istemektedirler ve bu konuda da çok haklılar.

    Örnekte belirttiğiniz üzere yemek sitesinde bir elektronik ürünün reklamı kolaylıkla yapılabilir. Yemek sitesinin okuyucuları genellikle bayan olacağı için siteye verilecek reklamlar bayanlara özel olabilir.

    İki üç sene içerisinde blog yazarlarının birkaçı reklam ajanslarının ilgisini çekecektir. İlgiyle takip edilen bloglar var.

    Arkanıza yaslanın ve reklam veren olduğunuzu hayal edin. Önce bütçenizi komisyondan geçiriyorsunuz, sonra ajansa bildiriyorsunuz. Ajans bunun yüzde kaçının Tv’de, yüzde kaçının basılı medyaya pay edileceğinin hesabını yapar ve çok küçük bir meblağı internet medyasına akıtır. Peki siz reklam veren olarak ne yapardınız? Ajans olarak hangi internet sitelerine reklam verirdiniz?

    Reklam veren internette reklamını popüler sitelerde görmeyi ister. Ajans da bunu göz ardı edemez, popüler siteler devamlı reklam alır. Bir arkadaşlık sitesi, haber sitesi hep reklam almıyor mu? Çark böyle dönmüyor mu? Peki bloglara ne zaman sıra gelecek?

    Eski bir dergi yayıncısı olarak, dergilerin tam sayfasına verilen reklam ücretinin yüksekliğini düşündüğümde o harcanan para ile internet medyasında yapabileceğim reklamın daha değerli olabildiğine inanıyorum. Daha ilgili kişiler, takip edilebilir analizler. Her şey internet medyasında mümkün.

    Umarım 2010 senesi Türkiye blog yazarlarının yılı olacaktır. Her şey için sabırlı olmalı ve her zaman yaptığımız gibi konusu ne olursa olsun özgün içerik üretmeye devam etmeliyiz. Unutmayın! Birileri bizleri ilgi ile takip ediyor. Şartlar oluşmaya başladığında her birimizin posta kutusuna ilgili mesajlar gelecektir. Kalpten inanıyorum ki bugün yaşadığımız sıkıntıların hiçbirini yaşamayacağız.

  20. Bence sorun sadece blog yazarlarının sorunu değil. İleri düzey internet kullanıcılarının genel bir sorunu gibi geliyor bana. Türkiye’de kullanıcılar ve reklam verenler henüz internetin nasıl işlediğini kavrayamamış durumdalar. Onun için reklâm veren pek yok internette. Bu yavaş yavaş artacaktır bence. O zaman gelirler de otomatik olarak artacaktır. Bugün benim günde 5.000 ziyaretçinin girdiği bir internet sitem var. Peki adsense dışında bir gelir kaynağım var mı? Hayır. Çünkü edebiyat sitesine internet üzerinden reklâm verecek kişi sayısı çok çok azdır.

  21. @ Erdem
    RSS konusunda kısmen de olsa içeriğimi araklayanlara hak vermenize şaşırdığımı belirtmek isterim. Ziyaretçilerin favori RSS okuyucularından yazının tamamına ulaşabilmesini istedim sadece.

    Pazarlama konusuna gelirsek, ben “ben iyi yaparsam onlar gelir beni bulurlar” bakış açısını farklı şeyler için denemiş biri olarak şunu söyleyebilirim: İşe yaramıyor. Pazarlama her yerde. Hatta bence pazarlama “kişisel gelişim” kitaplarının bir sonraki adımı. Ama kimseye “oturup bir pazarlama kitabı ezberle” diyor değilim elbette. Sadece genel bir farkındalık bile çok şeyi değiştirebilir.

    Bir sitenin İngilizce yapılması da pazarlama kitaplarına biraz göz atınca edinebileceğiniz stratejik bakış açısının sonucudur.

  22. RSS konusunda şaşırmanıza gerek yok RSS’den yazılarınızı yayınlıyorsanız belirli kuralları baştan kabul etmiş sayılırsınız.

    Yazıda belirttim zaten araklama, hırsızlık, çalıntı içerik bunların savunulacak bir tarafı yok ki konu bu değil.

    RSS’ den gerekli ayarlamaları yapmadan yayın yaptığınız birşeyin başkası tarafından paylaşılması içerik hırsızlığına giriyor mu?

    Sana göre bu hırsızlığa girer, başkasına göre girmez. Ama sen şikayet etsen de RSS’den içeriğim alınıyor diye şikayet edeceğin yer Google olacaktır. Sana cevapları “Gerekli ayarlamaları yap” yönünde olacaktır.

    Çünkü Google bunları varsayılan olarak ayarlıyor Google’ın amacı RSS konusunda daha çok trafik akışı sağlamak herneyse konu çok dağıldı.

    İngilizce konusuna gelirsek düşünce olarak ilk akla gelen olup olmaması birşey değiştirmiyor. Veya bu önerinin basit birşey olması da bir şey değiştirmiyor.

    Türkçenin yanında sitenizi İngilizce yaparsanız facebook, twitter, blogcatalog ve buna benzer yerlerde yazdığınız yazıların linkini verdiğinizde aylık kazancınız bir kaç bin dolar olabilir. O zaman da bu tarz sıkıntılar yaşanmaz.

  23. Ben de meseleye diğer bir taraftan bakışımı eklemek isterim.

    Ülkemizde internetin yaygınlaşması ve bununla beraber kişisel sitelerin ve daha sonra blogların açılmasıyla beraber internet birbirinden çok farklı içeriğe ve çeşitliliğe kavuşmuş oldu. O zamandan bu zamana kadar çok şeyler değişti. Dönem dönem popülerliği en tepelerde olan siteler türedi ve arkasından benzerleri – ki bunlara clone diye hitap ediyorlar- ortaya çıktı.
    Ben ilk defa internet diye bir şeyden haberdar olduğumda ilk girdiğim site bir pul koleksiyonu sitesi idi. Ve o zaman her yerde mp3 sitesi vardı. Daha sonra arkadaşlık siteleri öne çıkmaya başladı. Hack-crack-warez terimi en tepeye çıktı. Adeta Kevin Mitnick hacker olduğundan utandıracak siteler mantar gibi çoğaldı. Onu forumlar izledi. Arada hazır kod siteleri, program indirme siteleri, oyun siteleri vs vs. bir sürü farklı site geldi geçti.

    Bu sitelerin bu kadar popüler olmasının sebebi ihtiyaç olabilir mi? Bir derece. Benim ne diye mp3 sitesine ihtiyacım olsun ki? Orjinal albüm alıyordum. Ne diye hazır kod sitesine ihtiyacım olsun? Web sitesi yapmıyordum!

    Yoksa reklam verenlerin bu sitelerdeki ziyaretçi akışından, her gün gelen binlerce farklı ziyaretçiye ulaşmak istemesinden olabilir mi? Daha doğrusu o zamanda kolay yoldan hızlı para kazanmak isteyenlerin bu içeriğin ne kadar değerli! olduğunu farketmiş olmaları?

    Kim ne derse desin. Benim kişisel düşüncem şudur:

    Ülkemizde hala düzgün bir online reklam ajansı yok. Yada ben denk gelmedim. Aslında araştırmadım da. Reklam yayınlatan siteler (online reklam ajansları da denebilir) reklam yayınlamak üzere başvuran sitenin kalitesinden, ziyaretçi sayısından, hedef kitlesinden bihaber. Tahminime göre süreç şu şekilde işliyor: A sitesi reklam yayınlamak için başvuru yapıyor, denetçi gidip siteye bakıyor: tasarım güzel, içerik güzel pr3 . Onayla ve reklam kodu ver. Bitti gitti. Gelsin paralar.

    Oysa ki denetçi bilmiyor oradaki yazılar rss ile başka siteden çekilmiş, başka blogtan paylaşmak adına (ç)alınmış…
    Son zamanlarda Youtube’den içerik alarak para kazanmaya çalışan ve tek amaçları para kazanmak olan bloglar var. Ki ne kadar blog oldukları tartışılır. Bunlara nasıl reklam izni veriliyor, ne gibi bir beklenti var anlayamıyorum.

    Hani
    Aysun Kayacı’yı tanıyan varsa eğer bir de programında bunu söylesin isterim:
    “Çalıntı içerik yayınlayanla Süleyman’ın o kadar uğraşıp hazırladığı blogunun tıklama karşılığı bir mi?”

    Sağlıkla kalın.

  24. Bu yazıyı okuduktan sonra bende bu tartışılan konulardan ne kadar çektiğimi fark ettim. Gazetelerde bile ordan burdan yazıları okuyup türkçe çeviri yaparak müzik hakkında yazı yazıyorlar. Biz saatlerce uğraşıp müzik hakkında en kaliteli içeriği hazırlamaya çalışıyoruz. Ama karşılığı ne? Bizden giden masraflar ve zaman. Yani birde siz yanına içerik çalanları ekleyin ve düşünün sinir katsayılarımı. Defalarca içerik kopyalıyorlar ve hala da ne bir link veriyorlar ne de yazının kendilerine ait olmadığını söylemiyorlar. Açıkçası ne yaptıysam olmadı. Yine de her zaman dürüst olmanın beni su üstünde tutacağını düşünerek yazmaya devam ettim. Artık sponsor falan da istemiyorum, yeter ki daha da markalaşayım ve bu Türkiye’de internetteki müzik üzerine kalitesiz içeriklerin bizi örnek almasını sağlayayım. Çünkü ben ilk sitemi açtığımda kesinlikle Türkçe yeterli müzik sitesinin olmadığını düşünerek açtım. Tabi sonuç şaşırtıcı ve oldukça okumaya yeni müzikler öğrenmeye aç insan olduğunu gördüm.

    Paylaşmayı durdurmayın lütfen yoksa heryer o kalitesiz reklam amacı güden sitelerle dolacak. Ayrıca Donate in işe yarar bir çözüm olduğunu düşünmüyorum. Kimse para konu olunca kılını kıpırdatmıyor.

  25. Blogdan gerçek anlamda kazanmak için sanırım bir iki yıl daha gerekli. Alternatif reklam mecrası olması açısından uzun vadeli yazanlar ve kendini ispat edeler bu mecraya dahil olacaktır. Biraz daha zaman gerekiyor.

  26. Gerçektende konu hakkında okuduğum en bilgilendirici makalelerden bir tanesi. Çöplük haline gelen internetimizde bu tarz özgün makaleler bulmak bizleri çok sevindiriyor. Başarılarınızın devamını dileriz.

  27. Merhaba
    Düşünceleriniz oldukça farklı ve yaratıcı, blog yazarlarına yeni fikirler ve bakış açıları sunuyorsunuz. Yararlı bir makale tebrik ederim, saygılarımla.

SİZİN DÜŞÜNCENİZ NEDİR?

Yorumunuzu yazınız
İsminizi Yazınız