“Sen kendine şunu soracaksın; ben burayı gül bahçesi yapmak istiyor muyum? Dünyanın en güzel güllerini yetiştirmek istiyor muyum? Eğer çok istiyorsan, ne eline batan diken, ne de söylenenler umurunda olmayacak”

Dün akşam yanımdaki televizyonda birden onu gördüğümde gözlerimin yaşarmasına engel olamadım. Öyle sürekli ağlayan biri sayılmam. Ama çok özlediğimi ve çok kırgın olduğumu gördüm onun sözlerinde.

Mustafa Kemal’i “Atatürk” yapan bize sahip çıkışındaki o büyüğümüz olduğunu hissettiğimiz “Çocuk” deyişini. Kendisinden bahsederken gösterdiği tevuzuyu, “Beni boş ver” sözlerinde işittiğimde iyice acıdı yüreğim. Bu ülkenin iyi olacağına en iyiyi başaracağını öyle şaşmaz bir istekle inanıyordu ki.

Genelde reklam yayınlamayı sevmiyorum. Ancak ben bu videoyu bir reklam olarak algılamıyorum. Hangi bankayı kullanıyor olursak olalım bunu bir vefa ve sevgi borcu olarak görüyorum.

Haluk Bilginer yerine bir başkası da bu rolü oynar mıydı? Mustafa Kemal’in dediği gibi bu memleketin bağrından nice Mustafa Kemaller çıkar ve çıkacaktır da.

Hazır bu sevgi ve ilgi var iken, süratle bir senaryo yazılsa, İş Bankası gibi sponsorlar derhal kaynak sağlayıp en iyi tekniklerle, o bin senedir çekemediğimiz Atatürk filmini sonunda çekse ne olurdu? Bu reklam filmi onlarca kişilik ekip ve makyaj uzmanlarıyla yüz kalıplarının alınması ve oyunculukların tümüyle 3 haftada bitmiş. Film de varsın bir sene sürsün. O filmi çekecek yönetmen unutulmaz olmayacak mı? O filmde oynayanlar unutulmaz olmayacak mı? Finansörler saygıyla anılmayacak mı? Paralarını katlarca geri kazanmayacaklar mı?

Ben diyorum ki, ne Kevin, ne Banderas ne şu ne bu… Biz çekelim. Bizden daha iyi Atatürk’ü anlatacak kimse yok. Sadece iş, İngilizce, Almanca, İspanyolca… dublaja kalır. Ondan sonra dünya izlemek ve bu dahiye şapka çıkarıp çıkarmamak konusunda oturup düşünür. Ama bu işi biz yapalım.

Kaynakça:

Youtube
http://www.youtube.com/watch?v=6K9vMIFVC3U
Videoyu hem Youtube’a hem rapidshare’e özenle yükleyen Confusioner adlı kullanıcıya çok teşekkür ederiz.

720×540 XviD yüksek çözünürlükte izlemek için (16mb):
http://rapidshare.com/files/68624545/IsBankasi_10Kasim.rar.html



EPOSTA ABONELİĞİ İÇİN

Aşağıdaki formda e-posta adresinizi yazın, gelen e-postaya onay verin.


https://suleymansonmez.substack.com/
E-posta aboneliği için e-posta adresinizi eklemeniz, aşağıdaki konuları anlayıp izin verdiğiniz anlamına gelir.
Lütfen okuyunuz. Temel olarak, siteden (Güneşin Tam İçinde) ve yazardan (Süleyman Sönmez) e-posta bülten almaya izin vermek anlamını taşır. Bu iznin temeli: okunacak yazılar, izlenecek videolar, dinlenecek podcastlar, fotoğraflar, tanıtılacak ürün, kitap, site, uygulama, yapay zeka, eğitim, gezi, teknoloji, anket gibi içerikler ve kampanyalar olabilir. Bültenin içeriğinde, bülten sponsorunun ürün ve hizmetine ait bilgi, link ve banner yer alabilir. Bülten e-posta sistemi substack isimli dünyaca çok bilinen, güvenilir e-posta sistemi tarafından gönderilir. E-postalar yeni bir e-posta dağıtım sistemine geçmek dışında üçüncü şahıs ve şirketlerle paylaşılmaz. İşleyiş gereği yurtiçi ve yurtdışındaki server sistemlerinden hizmet verilebilir. Spam gönderilmez. İstediğiniz noktada, tek adımla her e-postanın en altındaki "Unsubscribe" seçilerek üyelikten çıkılır ve siz tekrar e-posta abonelik formuyla veya bülten sayfasında üye olana dek yeni e-posta almazsınız. İlginiz için teşekkür ederiz.


6 YORUMLAR

  1. Böylebir zamanda böyle bir filme yatırım yapan cesur işletmeye,
    Gönlümüzdeki ateşi körükleyen yönetmen ve oyunculara çok teşekkürler.

    Kalbim hızla çarptı Atatürk’ü görünce …
    Bir parça utanç duydum emanetini düşününce .

    Gerçekten görenlerin ah o gözler diyerek onu neden unutmadıklarını bir nebze anladım .

  2. Reklamın ardından herkesin aklında “Haydi çekelim şu Atatürk filmini artık” düşüncesi belirdi. Ancak bundan 10 sene kadar önce bildiğim kadarıyla yapmıştık bunu. Bence gayet de başarılıydı, bir tane daha yaparsak bundan bir öncekine göre artısı ne olacak diye düşünmek gerekiyor. Sayısız kez çekilmiş 2. Dünya savaşı filmlerini düşünelim. “Piyanist” zerafetinde bir Atatürk filmi gelmeyecekse, bir tane daha çekilmesini şu aşamada pek anlamı olmayacaktır.

  3. Ymungan gerçekten çok etkileyiciydi.

    Ufuk Eskici, Haluk Bilginer sevilen ve rollerinin hakkını veren bir oyuncu. Dublaj konusu çok tartışılıyor. Belki de yapılmalı ama ben ses tonundan rahatsız olmadım. Üstelik uzun sürecek bir Atatürk filminde iyice rolle özdeşleşip, müthiş bir performans çıkaracağını düşünüyorum. Ancak makyaj saatler sürüyor ve oyuncular için çok meşakkatli bir bekleyiş, her çekim için beklemek. Rol riskli, daha şimdiden ekşisözlükte yüzlerce gereksiz eleştiri var. Ancak son sayfalarda gördüğüm yanıt harika. Yaklaşık olarak şöyle diyordu yazan: “İzlediniz ve duygulanamadınız sonra ne yapayım deyip, gereksiz ayrıntılarla eleştiriyorsunuz, her şeyden bir mana çıkararak. Bir kere de iyi olmuş deseniz dişimi kıracağım” anlamında bir mesajdı. Bravo demek istedim.

    Oky, gerçekten çok haklı bir saptama, bizim filmlerimiz hep Spartaküs, Ben Hur tarzı bol kadrolu müthiş büyük sahnelerle gerçekleştirilmeye çalışılıyor.

    Bir de Hollywood’a bakın; adamlar Pearl Harbour baskınını aşk üçlemesiyle anlatıyor. İkinci Dünya Savaşı’nı Er Ryan’ı kurtararak. Hep duygular ve bir kaç karakterle iş gidiyor.

    Çünkü onlar binlerce tarih filmi çekti ve artık senaryonun vuruculuğu için en büyük olayı bile kişisel duygularla izleyicinin özdeşleşeceği olaylarla insani boyutuyla ifade ediyor.
    Bizde Yakup Kadri’nin “Yaban” romanı ne kadar farklı bir kişisel Kurtuluş Savaşı anlatımı ve anlamayanlara yönelik eleştirisidir değil mi?

    Örnek verdiğin Piyanist çok nefis bir film. Adamın tutku derecesinde piyano çalmak istemesi Nazilerden saklandığı evde komşular orada olduğunu anlamasın diye çıt çıkarmadan yaşaması ve piyano olan o aynı evde çalarmış gibi dudaklarını ısırırarak piyano üzerinde parmaklarını gezdirmesinden daha güzel nasıl anlatılır baskı ve savaş. İllaki kan görmek gerekmiyor.

    Ve çıktığında sokağın paramparça binaları.

    Gerçekten çok iyi çekmeliyiz. Kimse bir şey diyememeli. Hatta “eleştirmek zorundayım entellektüelleri” bile.

  4. Tabiki yaplacak film yapılanlardan daha güzel olmalı ki yapıldığına değsin. Yoksa aynı şeyleri tekrar etmenin kimseye bir faydası yok. Eski filmler de güzeldi fakat “biz neler yapmışız, bakın” dercesine herşeyi birkaç saate sığrdırmaya çalıştık. Bu reklam filminde biraz da Atatürk’ün insani yönü, bağımsız kişiliğiyle birarada. Buradan tartışmaya başlamak faydalı olacaktır.

SİZİN DÜŞÜNCENİZ NEDİR?

Yorumunuzu yazınız
İsminizi Yazınız