Teşekkür ederim. Her şey sizinle mümkün oldu. 2005 yılında başlayan macera, bugün 6.500.000 sayfa görünümüne ulaştı. Müthiş bir yol taşı bu.

Roma İmparatorluğu’nun dünyaya kazandırdığı en önemli bilgilerden birisi, uygarlığın kesintisiz ulaşım ile gerçekleşebileceğiydi. Böylece, kıtalar arasında inanılmaz mesafelere uzanan taş yollar inşa edildi. O yollar, sonrasında Osmanlı zamanında hatta bugün bile belli yerlerde kullanılmaya devam etti. O zamanlar yollarda giderken, mil taşları sizin ne kadar gittiğinizi kavramanızı sağlardı, ilerlediğinizi de. Geldiğiniz yeri anlar, bir soluk alır ve devam ederdiniz.

Güneşin Tam İçinde 6.5 milyon kez görüntülendi.

Bu mil taşlarının binlercesinin başlangıç noktası, dünyanın yol haritasının merkezi 0 noktası İstanbul’daydı. Milyon Taşı. Her şeye sıfırdan başlamak için harika bir yerdir İstanbul. Çoğu kişi macerasını burada başlatır ve uçsuz bucaksız ufuklara açılır.

Güneşin Tam İçinde, ilk projem değildi. İlk olarak Geocities denilen Yahoo’nun ücretsiz site açma ortamında 1999 – 2000 aralığında site açtım. Kısa hikayelerim yer alıyordu. 2004 yılında Mihrace.Net ile devam ettim. Dergilerde yayınlanan yazdığım makalelere, dijital mecra üzerinden erişilebilsin diye başlamıştım. Sonraları MSN Spaces adıyla tarihin en hızlı yayılan blog site platformu açıldı. (Microsoft gibi bir dev tarafından açılmasına rağmen, her ürettikleri büyük icatta olduğu gibi, uzun süre hayatta tutamayacak bir başka firma benzerini yapıp yaşatacaktı.)

2005 yılında Güneşin Tam İçinde orada doğdu. Hiç bitmeyen bir enerjiyi sembolize ediyordu ismi benim için. Ayrıca karbon elementini, güneş fırınlarında oluşan nadirliği, hayata olanak tanıyan güneş ve yıldız çekirdeklerini anlatıyordu.

Sitede farklı konularda yazdım. Sonra teknik yapısı yetmemeye başladı. WordPress yeni çıkmıştı. PHP ve MySQL ile aram zaten iyiydi. HTML ve CSS ise o yıllarda az kişinin bildiği yüksek seviye bilgilerdi ve aram iyiydi. 🙂  Bir cesaret siteyi her şeyiyle taşıdım. Her yazıyı eski siteden yenisine taşıdım. Böylece 2006 yılında kendi www. lu domain adresinde site yeniden doğdu.

Başta yalnızdım. Okurum yoktu. Yazıyor ve arkadaşlarıma email ile yolluyordum. Sonra yıldızların güneş battıktan sonra görünmesi gibi başka blog siteleri açıldı. Renk renk ışıl ışıldı. Genç yazarlar, ömrü boyunca yazmak istemiş ama bu imkana ilk kez kavuşmuş emeklilerimiz. Profesyoneller, hobilerini anlatmak isteyenler herkes buradaydı.

Binlerceydik.  Böylece, binlercemiz yazdıklarımızı okuduk. Sanırım yazı yazmanın en güzel zamanlarıydı. (O sıralarda ve bir çoğu halen çok okunan blogların listesi şurada.)

Nasıl yazdığımızı da bu dönemde anlattık. En güzeli yorumlardı. Halen bir çok yorumu keyifle okurum. Yazılara lezzet katan kaliteli fikirlerdi.

Ardından sonumuzu getiren iki meteor dünyaya çarptı. İlkinin adı, “Duydun mu, reklamlardan para kazanılıyormuş blog açalım” diyerek spam siteler açan vurguncu ahali. Bu ahali, yazdıklarımızı çaldı, çırptı. Çeşitli SEO oyunları ile yazanlardan bile öne çıkarak, gerçekten güzel yazanları Google aramalarından geriye itti. Zamanla bir bilgi kirliliği de oluştu. Blog diyerek karmaşık bir algı oluşmaya başladı.

İkinci grup ise reklam sektörünün gri alanıydı. Blog yazarlarını ve sitelerinin samimi duyurma gücünü keşfettiler. Bir insanın birinci elden deneyimlerini anlatması, “Şu ürünü kullandım harika” demesi, ona güvenenler üzerinde çok etkili oluyordu. Böylece hepimize hediyeler, davetler geldi. Zamanında bu olay gazetecilerin de başına gelmişti ama onlar konu hakkında bizlerden daha uyanıktı. İşin sonunun felaket olacağını anlatmaya çalıştık. Ve oldu da. Blog yazarlığı ayağa düştü. Reklam haberlerle dolu, inandırıcılıktan ve özgünlükten uzak, binlerce site açıldı durdu. “50 TL vereyim benim basın bültenimi yayınla” diye e-posta yollayanlara nazik bir red cevabı yazmak için düşünür olduk. Çok mu zenginiz de, paraya ihtiyacımız yok mu? Evet var. Ama yayın yapmak ilke gerektirir. İlkelerini kaybedenler uzun soluklu olamaz. Blog yazarken belli ilkelerim olduğunu Blogger Manifestosu ile duyurdum.

Bu arada blog yarışmaları oldu biliyorsunuzdur. Türkiye’nin en iyi kültür sanat blogu seçildik.

TRT kanalındadergilerde, radyolarda,  gazetelerde yer aldık. Röportajlarla blog yazmanın inceliklerinden bahsettik.

gti65milyongoruntulendi2

Sonraları üzerimize doğru mikro bloglama ve sosyal medya gelmeye başladı. Teknoloji bizlere gazeteci olmadan blog yazarı olma hakkı vermişti. Söz sahibi o0lmuştuk. Şimdi ise her insana cep telefonundan yazar olma imkanı sağlıyordu. Devir değişmişti. Demokrasinin yeni bir yüzü ortaya çıkmış, fikirler tüm dünyada tweetler olarak yayılır, Facebook grupları kurulur olmuştu.

Blog yazarları şaşkındı. Ne yapmalıydılar? Akış karşısında ürkmemek elde değildi. Her alanda uzman, belki sizin yazınızdan çok daha iyisini yazabilecek kişiler her yerdeydi bir site açmanın maliyetine teknik bilgisine katlanmadan saniyeler içinde yazabiliyorlardı. Ve bu kalabalık uğultuda yazarların hatta büyük gazetecilerin bile eskisi gibi fark edilmiyordu yazdıkları. Birer birer umutsuzluğa veya isimlendirilemeyen bir duyguya kapılıp kapatmaya başladılar. Neden kapattıklarını irdeleyen iki yazı yazdım. Bu kısım pek incelenmemiştir ilginizi çekebilir.

1- Blogküreden Yükselen Ruhlar 2- Türk Bloglarına Neler Oluyor?

Ben bu dönemin büyük bölümünde bilişim teknolojileri öğretmeni, bölüm yöneticisi olarak çalıştım. Öğrencilerimin ve iş arkadaşlarımın konularımın yazılmasında pek çok desteğini gördüm. Sonraları zamanın kalmadığı bir devir geldi. Yeni işim, aşırı yüklü çalışma programım, ailemizin tatlı bir ufaklıkla üç bireye ulaşması 🙂 Geçici bir veda olmayan ara yazısı da yazdım. 

Arada geçen zaman daha çok hayatı kavramaya çalışmakla ve teknolojik ürünler üretmekle geçti. Blog yazamıyordum ama yazma edimim için roman, hikaye ve şiir akıyordu. Çok sayıda hikaye yazdım.

Dijital yayıncılığı ve platformlarını çözmeyle uğraştım. Böylece dört kitabı yayına aldım. Henüz sonuna gelemediğim bir araştırma kitabı ve sırada bekleyen çok sayıda hikaye var.

Yazdığım ve okuyabileceğiniz kitaplarla ilgili makaleler
1) Hiper Süper Lüper Bob –  İkiden Üçe – Biraz Tuhaf Bir Kitap
2) Biz Ezelden Sevdik 

Açıkçası hikayeler yazmak son derece keyifli bir iş.

Bol miktarda sosyal medya girişi de yaptım. Uzun uzun yazı yazılamayacak çok sayıda teknoloji, kültür, sanat haberini Google+ ve Twitter üzerinden paylaştım.
https://plus.google.com/u/0/+SuleymanSonmez1   ve  https://twitter.com/ssonmez

Evet. Buralardayım. Yazıyorum. Sizleri de sosyal medya üzerinden takip ediyorum. Twite sığmayacak uzunlukta yazmak istediklerimi Güneşin Tam İçinde sitesinde yayınlamaya devam ediyorum.

Bir şeyler yazarsanız (yorum olarak) oralarda olduğunuzu bilirim 🙂

Sevgilerimle.

Süleyman Sönmez

imza

 



EPOSTA ABONELİĞİ İÇİN

Aşağıdaki formda e-posta adresinizi yazın, gelen e-postaya onay verin.


https://suleymansonmez.substack.com/
E-posta aboneliği için e-posta adresinizi eklemeniz, aşağıdaki konuları anlayıp izin verdiğiniz anlamına gelir.
Lütfen okuyunuz. Temel olarak, siteden (Güneşin Tam İçinde) ve yazardan (Süleyman Sönmez) e-posta bülten almaya izin vermek anlamını taşır. Bu iznin temeli: okunacak yazılar, izlenecek videolar, dinlenecek podcastlar, fotoğraflar, tanıtılacak ürün, kitap, site, uygulama, yapay zeka, eğitim, gezi, teknoloji, anket gibi içerikler ve kampanyalar olabilir. Bültenin içeriğinde, bülten sponsorunun ürün ve hizmetine ait bilgi, link ve banner yer alabilir. Bülten e-posta sistemi substack isimli dünyaca çok bilinen, güvenilir e-posta sistemi tarafından gönderilir. E-postalar yeni bir e-posta dağıtım sistemine geçmek dışında üçüncü şahıs ve şirketlerle paylaşılmaz. İşleyiş gereği yurtiçi ve yurtdışındaki server sistemlerinden hizmet verilebilir. Spam gönderilmez. İstediğiniz noktada, tek adımla her e-postanın en altındaki "Unsubscribe" seçilerek üyelikten çıkılır ve siz tekrar e-posta abonelik formuyla veya bülten sayfasında üye olana dek yeni e-posta almazsınız. İlginiz için teşekkür ederiz.


8 YORUMLAR

  1. Değerli dostum emeklerine ve zihnine sağlık, yıllardır keyifle okumayı sürdürdüğüm, pek leziz bilgilere ulaştığım bir blog GTİ, uzun yıllar da öyle kalacak. Sen yazmaya, bizler de okumaya devam, harika bir haftasonu dilerim.
    Sevgiyle ve muhabbetle…

  2. İşte bu! İyi ki de takip etmişim, “çokça” gelen blog yazılarının-maillerin arasında unfollow yapmamışım.. Yeni yazılarınızı bekliyor olacağım 🙂

  3. İyi ki 🙂 Aslında giden de çok olmuş bu sessizlik döneminde. Feedburner üstünde halen eposta üye olan dostlarımızın listesine baktım da. İşte beklemiş silmemiş olanlar izlemeye devam ediyor. Yeni bir enerji ile sarıldık olaya. Yorum yazdığınız için teşekkürler.

  4. Müge Abla, sadece okumakla kalmayıp tavsiye etmeyi, duyurmayı ve dost desteğinin nasıl cesaret ve güç verdiğini, her daim senin varlığında görüyorum. Her şey için çok teşekkür ederim.

  5. İsmini vermek istemeyen bir okurum. 🙂 Merak ettim ama bulamadım da.
    Demek ki sessizce okuyan ama gönül desteği veren dostlarım adına yazmış. Var olun. Siz de iyi ki varsınız.

  6. Blogunuzu daha yeni yeni keşfediyorum. İçerikleriniz çok kaliteli. Tebrikler!
    Umarım yüzünüzü daha da güldüren rakamlara ulaşırsınız.
    Sevgiler,
    Türkan

  7. İçerikleriniz benim ve arkadaşımın ilgisini çekti. ikimizde blogunuzu takip etmeye başladık elinize sağlık

SİZİN DÜŞÜNCENİZ NEDİR?

Yorumunuzu yazınız
İsminizi Yazınız